Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika telefon İle İnsan Düşünceleri11

 replika telefon


replika telefon İle İnsan Düşünceleri11 bugün yine sizler icin replika telefon yazıları  yazdı ve replika telefon diyorki Yafes, “Tıbbi müdahale olmadan işe yaramaz/' dedi. Ses tonu başka bir alternatif bırakmıyordu.O ana kadar sesi çıkmayan yaşlı adam peş peşe hıçkırıkla böğürme arasında sesler çıkarmaya başlayınca Yafes yerinden fırlayıp ışığı açtı. Atahunalp Urumgalatlı'nın bütün bedeni titremekteydi. Yafes onun üzerine eğildi, “Büyükbaba... İyi misin?" diye sorarken sesinin titremesi aslında yanıtın olumsuz olduğunu bildiğini gösteriyordu.
“Bana bir kâğıt ve kalem verin, çabuk olun," dedi yaşlı adam. Mansur yatak başının kenarındaki komodinin üzerindeki defteri alarak uzattı. Onun ne yapmak istediğini anlamamıştı yalnızca son arzusunu yerine getirme güdüleriyle hareket ediyordu.
Atahunalp içinde bir kalem olan defteri usulca karnının üstüne koydu ve temiz bir sayfa açtı. İkisinin meraklı bakışları eşliğinde titreyen elleriyle yazmaya başladı:
Ben, Nüfus Cüzdanımda yazdığı gibi 1922 İstanbul doğumlu Abdulbaki ve Alarcın Hatun’dan doğma Atahunalp Urumgalatlı. Bu vasiyeti Gelidonya Burnu'ndaki çiftlikte ölüm döşeğinde yazıyorum. İstanbul'daki muhasebecim Ali Er Parlan'da listesi olan mülklerimin tamamının, neslimden gelen torunlarım arasında hakkaniyete ve yasalara uygun biçimde pay edilmesini vasiyet ediyorum. Soyağacım hem avukatımda hem de muhasebecimde mevcut...
Tarihi yazıp imzasını attıktan sonra bir sayfa çevirdi ve yeniden yazmaya başladı:
Ben Atahunalp Urumgalatlı. Bu itirafı vasiyetimin hemen arkasından yazıyorum. Gelidonya'daki bu çiftlikte bir komploya kurban gittim. Çiftlikle bağlantılı olan
karşıdaki adanın mağaralarından birisinde hafıza deneylerine tabii tutulurken bir fırsatını bulup kaçmayı başardım. Bu esnada bir kaç kişiyi ele geçirdiğim bir tabancayla vurarak öldürdüm. Ölümlerden ben sorumluyum...Bu sayfanın altına da tarih ve imza attıktan sonra defteri kaldırmaları için işaret etti. Mansur defteri alırken şaşkındı.
"Vakit geldi...” diye öksürdü yaşlı adam, hıçkırığı aralıklarla devam ediyordu... “Allah'ın işi işte... Kocaman bir omru yalnız geçir, son nefesini torunlarının kucağında ver, ilahi bir ders bu!” Dili peltekleşmiş, söyledikleri zor anlaşılır olmuştu, insanın ailesi olması ne güzel... Özgürlüğe galip gelen yegâne kavram bu işte; aile... Yaşamadım maalesef fakat artık anlayabiliyorum. Çocuklarla beraber yenen bir akşam yemeğinin, barda sabaha kadar içip eğlenilen onlarca geceye bedel olduğunu, yatağa başını koyduğunda çocuklarının anasının nefesini duymanın, yüz fahişenin şehvetli çığlığından daha fazla keyif verdiğin i ne yazık ki son nefesimi vermek üzereyken idrak edebiliyorum. Kızınla Türk dizisi izlerken bedbaht olup kederin dibine vurmak... Maçta oğlunla ‘ibne hakem'diye bağırarak tuttuğun takımın kusurunu yıkacak günâh keçisini bulmak... Karınla eski günlerin şerefine kadeh kaldırırken bin arkadaş muhabbetinin canına okumak ne keyiflidir kim bilir! Silemedim işte. Ben bilemedim, siz bilin..." Hıçkırığı hırıltıya ılönmüş, sesi iyice cılızlaşmıştı...
Yafes ayağa kalkarak, “Evde kas gevşetici iğnelerden ola-^k. hemen alıp geliyorum, işkence çekmesin..." diye fırladı.
Mansur büyükbabasının elini tutarak gözlerinin içine baktı. ^3nsur...” diye fısıldadı yaşlı adam. "Benim her şeyimi biU-^ olmalısın. Mal varlığımı, paramı... Onları yaşayan torun-arasında pay ederken haksızlık olmamasına dikkat et..."
ATAHUNALPURUMGALATU NIN AMEL DEFTERİ
bir şey vereceğim..." diyerek titreyen elini kasılan vücuduna götürerek pijamasının yaka kısmını açtı. "Şurada küçücük bir şişkinlik var, şu büküm yerinde... Onu al," dedi.
Mansur, adamın titreyen eliyle tuttuğu yakaya dikkatle baktı. Gerçekten büküm yerinde bir nohut tanesi kadar şişkinlik vardı.
"Dikişi sök,"
Mansur yakanın iç ve dış yüzlerinden hızlıca asılarak dikiş yerinin açılmasını sağladı. İşaret parmağını sokarak için-dekini çıkardı.
"Bu... bu o..." dedi şaşkın bir ifadeyle.
"O senin artık, kimseye söyleme,"
Mansur elinde tuttuğu TESLA KRİSTALİ’ne baktı. Açık kahverengi bir nohut tanesine benziyordu. "Bunu ne yapacağım?"
Yaşlı adam yeni bir öksürük ve hırıltı silsilesinin ardından, "Adada maruz kaldığım tıbbi deneyler sonucu vücudum bu yabancı maddeyi geri attı. İyi de oldu, artık yaşamaktan yorulmuştum zaten. Hem artık buzlu suya gömülmene gerek yok, buzhaneler o işi görür..."
Mansur ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Aklı da dili de tutulmuştu.
"Koy cüzdanına, sonra karar verirsin,"
Yavaşça cüzdanını çıkarıp kristali içine sokarken tıpkı bir robot gibi duygusuzdu.
"Yine de bir ata nasihati istiyorsan dinle..." dedi ve birkaç kere kesik kesik öksürdü. "Zamanı durdursalar ve istediğin kadar yaşa deseler, ne büyük armağandır değil mi? Benimki öyle oldu işte, büyük armağanı memnuniyetle alıp koydum cebime. Peki, sonuç? Şaşıracaksın biliyorum ama... ben ölüme hayranlık duymaya başladım. Başkaları Azrail'in adından korkarken yıllardır hasretini çektim. İnsanoğlu böyledir, her zaman erişemediği şeyi ister..."replika telefon sundular...





replika :: replika
replika telefon :: replika telefon
replika telefonlar :: replika telefonlar
kore malı telefonlar :: kore malı telefonlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder