Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika telefon İle İnsan Düşünceleri65

 replika telefon


replika telefon İle İnsan Düşünceleri65 sizlere en güzel yazıları yazan replika telefon diyorki Mansur başını kaldırıp yeğeni Yafes'e baktı. Kısacık siyah saçlarının esmer yüzündeki sert ifadeye katkısı hayli fazlaydı. Bir psikopat ta olabilirdi, mert bir savaşçı da... Biçimli siyah gözleri kendinden emin bakıyordu etrafa, bir Arabın ki kadar büyük olan dudakları ise ne zaman ne konuşacağını bilen insanların kıvamında hafif müstehzi biçimde aşağı kıvrılmıştı. Yanında bir adam ölüyor olmasından zerre etkilenmiş görünmüyordu. Elbette onun bu rahatlığına mesleğinden dolayı ka-nıksamışlık penceresinden bakılabilirdi. Ne var ki Mansur ikna olamıyor, hâlâ şüphe duyuyordu.
Yalnızca bir kaç dakika sonra yaşlı adamın hırıltıları azalmaya başladığında Mansur, onun ölmek üzere mi yoksa iğnenin etkisiyle rahatlamış olduğunu mu kestirmekte zorlandı. Yafes büyükbabanın elini tuttu. Mansur'dan da öbür eli tutmasını istedi.
"Aslında bu sessiz bir sulh," dedi.
Mansur anlamamıştı, bu yüzen boş baktı karşısındakinin gözlerine.
"Atahunalp Urumgalatlı yani büyükbabamız masum değildi, çocuklarım ve torunlarını yok saydı, sorumluluk almadı "
Mansur kızdı, "Şu anda konuşulacak şey mi bu."
"Tam zamanı," dedi Yafes... "Duymalı... Son nefesini verirken her şeyi öğrenmiş olmalı!"
Mansur sertçe, "Şu anda bunun gerekli olduğunu zannetmiyorum," dedi.
ATAHUNALP URUMGALATLI NIN AMEL DEFTERİ
Mansur şaşkındı.
Yanında bir adam ölüyordu üstelik o adamla aynı hafızayı paylaşıyorlardı ve o adam büyükbabasıydı... Gel gör ki o başka şey düşünüyordu...
Yafes'e bakarak fısıltıyla sordu, “Biz neden af diledik ondan?"
“Onu biz öldürdük!" Yüzündeki ifadeden üzüntü mü duyduğu yoksa duygusuz bir robot gibi mi davrandığı anlaşılmıyordu.
“Biz?"
“Sen, ben ve adamlarımız..."
“Anlamadım!"
“BU ÇİFTLİK, ADA VE ATAHUNALP URUMGALATLl'nın HAFIZA NAKLİ, İKİMİZİN TERTİBİYDİ."
Mansur başına yıldırım düşmüş gibi yerinde zıpladı. Yafes şaka yapar gibi görünmüyordu. “Ne diyorsun sen?"
SONLAR SONUÇ DOCURMAZ
Wansur duyduğunu anlamaya çalışıyordu! Üstelik duymak, hiç bir zaman bu kadar korkutucu olmamıştı. Sa-jır olsaydı keşke...
Düşünecek durumda değildi, düşünebilseydi, duyduklarının aslında kulağa gelen ses dalgalarının elektrik sinyaline dönüşerek beyninde oluşturduğu etki olduğunu hatırlayacaktı.
0 sadece karşısında bir tablo gibi kıpırtısız duran Yafes'e| bakmaktaydı.
Bir de gördüğünü anlamaya çalışıyordu.
Görmenin de duymak gibi insanın gördüğünün aslında gözüne gelen ışınların elektrik sinyaline dönüşerek beyninde oluşturduğu etki olduğunu bilebilecekti... Gördüğünü zannettiğinin, beyindeki elektrik sinyallerinin marifeti olduğunu da liatırlayacaktı. Tıpkı bir televizyon alıcısı gibi ...
İnsanın sınırsız sandığı dünyası bir televizyon kutusunun daha büyük değildir.
Büyük olan, ses ve ışık dalgalarıdır...
Bir de beyindeki elektrik sinyalleri.
Birisine, 'sen bir televizyon kutususun' desen deli diye bakar... Bilmez ki madde zannettiği âlem sanrıdır, bir kaç dalga-o kadar.
ArAHUNALP URUMGAIATLI NIN AMEL DEFTERİ
Mansur’da fabrika ayarlarına geri döndürülüp yeniden for* matlanmış bir televizyon kutusundan farksız değildi. Nihayet sesi çıkabildi ve "Biz... yani, ben de mi?" diye sordu kekeleyerek ve korkarak...
Yafes, onayladığını belli etmek için başını iki kere öne salladı. "Büyük bir hata yaptık..." dedi arkasından. "Kontrolün bizzat sen kendinde kalmasını istediğin için hafıza nakline gönüllü oldun, işin aslı ben de seni destekledim. Senin bir süre sonra Atahunalp Urumgalatlı gibi davranmaya başlayacağın hesapta yoktu"
"Yalan söylüyorsun!" diye diklendi Mansur. "En başından bu işin içinde olduğunu biliyordum zaten... Şimdi başın sıkıştı ve beni suç ortağı yapma tilkiliğindesin."
"Son toplantımızı kameraya almıştık. Bir gün seni ikna etmek zorunda kalabiliriz diye... Aslında bu Tayyar'ın fikriydi. Salak görünse de bir şeytan kadar kurnaz olduğunu unuttun tabii. O gerçek bir sansardı. Onun sayesinde bu güne kadar sorunsuz gelindi." Elini cebine atarak bir flaş-bellek çıkardı. “ Televizyona takıp o kayıtları birlikte izleyelim."
Yafes'in ikna ediciliği karşı konulmaz biçimde kuvvetliydi. Mansur, direnmeyi bıraktı. Yatak odasının karşısındaki günlük odaya geçerken de, kendine yabancılaşmanın dibine vurmuştu. Cebindeki Tesla Kristali’ne el attı... Duyguları karışıktı, birden sükûnete kavuştu. "Sen artık Atahunalp Urumgalatlısın, bunu unutma!" diyen iç sesini dinlemeye karar verdi.
"Ser? Atahunatp'sin, Hafıza Siliciler senin düşmanın. Bunu sekin unutmaT
''Hayır sen Mansur'sun, geçmiş geçmez, her daim peşinden gelir..." Beyni, oyunbozanlığa başlamıştı işte.
"Ne hissediyorsan osunl" Bu ses dışarıdan gelmişti.
"Ben Atahunalp Urumgalatlı'yım." Sesi kontrolsüz çıkmış bağırmıştı...
"Seyret," dedi Yafes. Televizyon açılmıştı ve bir video baş-lamak üzereydi.
Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları Hastanesi; 2013 yılı. Haziran, yani 2.5 yıl önce...
Koğuşların uzağında Sigarayı bırakma enstitüsünün hemen yanındaki bina da başarılı genç Norolog Yafes Korugeç'e özel tahsis edilmiş klinik-buro karışımı dairede uç kişiydiler; Mansur Simlican, Yafes Korugeç ve Tayyar Balta.
Zemin kattaki bu dairenin penceresinden görünen güller ve şebboylar dışarıdaki bahar havasının mu)decisi olsa da içende bahardan dahi haberi olmayan bir fırtınanın ilmiklen dokunuyordu yavaşça...
Beyaz renkte lamine kaplı yuvarlak bir masanın etrafındaki iskemlelere oturmuşlardı. Büyükçe bir makam odasıydı burası. Uzun dikdörtgen odanın en başında Yafes'in masası ve önünde beyaz deri koltuklar vardı. Tam ortada bu yuvarlak masa, diğer uçta ise kocaman bir kütüphane ile sağa sola serpiştirilmiş bir kaç saksı bitkisi bulunan oda kasvete müsait değildi fakat bu üç kişinin yüzlerinde kasvetten daha derin ifa- ^ deler seziliyordu. Tam paralellerindeki büyük pencereden yansıyan gün ışığı da yüz ifadelerinin seçilmesini kolaylaştırmıştı.
Mansur lacivert gözlerini karşısındaki Yafes'in koyu gözlerine dikerek sordu. “Ben tıp biliminden anlamam. Umarım l>ır hata yapmayız!"
"Rahat ol dayı... Ben iyi bir nörologum sonuçta. Başarı bel-S^lerim duvarda..." diyerek eliyle çerçeveli beratları gösterdi.
Mansur, "Tam beş yıldır bu plan için hazırlandık. İkizlerin *'^Şire olmasını sağlayarak bu hastanede işe başlattık. Tan-
bizimle olduğu için Mehveş Yenge'yle Hamza Dayı’da de-^^1 ve onları buraya aldık..." diyerek ensesine inene uzun si-saçlarını arkaya atarak göğsünü şişirdi. Tayyar'a döndü,
ATAHUNALP URUMGALATLI NIN AMEL DEFTERİ
"Tayyar'ın karısı Belmanaz’da burada olunca kocaman bir aile olduk işte/' diye kahkaha attı. Aslında bu kahkaha bir perdeydi. Yoksa Nebile ve ikiz kızları Nevdila ile Dilrûba her zaman yürek acısı olmuş, onları özlemişti. Bir suçlu olarak onların karşısına çıkmak istemediği için acısını nasırlaştırmayı, onların yokluğunu kanıksamayı tercih etmişti. İkizlerinin haberlerini sürekli Yafes'ten almış, onların okuyup hemşire olmalarından gurur duymuştu. Nebile'den ne zamandır haber alamıyordu, işin aslı ikiz kızlarını yüzüstü bırakıp ortadan kaybolduğu için öfke duyuyordu, oysa kendi yaptığı da aynı şeydi. Koca olmayı geç, baba olmayı bile becerememiş bostan korkuluğundan farksız bir adamdı o. Şimdi önünde yeni bir fırsat vardı ve eğer başarılı olursa zavallı kadersiz ikizlerin karşısına geçecek ve babaları olduğunu söyleyecekti. Hem bundan böyle para sorunları da olmadığı için kızlarının çalışmaya da ihtiyaçları olmayacaktı. Güneyde küçük bir kasabada iki kızıyla beraber kafeterya açmayı hayal ediyordu. Affettirecekti kendini.replika telefon sundu...




replika :: replika
replika telefon :: replika telefon
replika telefonlar :: replika telefonlar
kore malı telefonlar :: kore malı telefonlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder