Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika telefon İle İnsan Düşünceleri66

 replika telefon


replika telefon İle İnsan Düşünceleri66 evet arkadaslar sizler icin bugün yine replika telefon  yoruldu ve diyorki Etkileyici bir konuşmaydı. Yine de Mansur'a göre Yafes'i masum kategorisine çekmek için yeterli değildi. "Pişmanlıktan mı bahsediyorsun?” diye sordu bu yüzden."Hayır,” dedi Yafes... "Pişmanlık bu saatten sonra işe yaramaz. Ben ne kadar iyiysem sen de o kadar iyisin ve ya kötü. Yok birbirimizden farkımız anlıyor musun?”Mansur içinden, "Benim yaşadığım pişmanlık değil, çünkü Mansur olduğumu hissedemiyorum,” diye düşünüyordu hâlâ...
Yafes devam etti, "Neyse, duygusallık şimdi en son sığınacağımız kavram. Konumuza dönelim. Tesla'nm dergilerinin yerini biliyor olmalısın, yaşlanmama sebebini de...”
Biliyordu bilmesine fakat Yafes’in hinlik peşinde olduğu kuşkusundan kurtulamıyordu. ‘Yok, büyükbabasının hatırasına saygıymış, yok onun ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirememiş olmasının acısını yüreğinde hissediyormuş ve pişmanmış... vs. Hikâye bunlar, ben de yuttum. Bu kadar tehlikeli bir örgütten hadi eyvallah diyerek ayrılanamayacağını çocuk bile bilir...' Kısacık bir anda bunları düşünürken Yafes'in kendisinden yanıt beklediğini fark etti. "Dergilerin başına iş açacağını düşündüğü için onları yaktım... yani büyükbabamız yaktı” dedi. Bir yandan Yafes'in tepkilerini gözlemliyordu öbür taraftan hemen şimdi uydurduğu hikâyenin devamını düşünüyordu. Gerçekleri anlatamazdı. Vicdanını bir nebze rahatlatabilmek için Mansur'un geçmişte yalancı ve düzenbaz birisi olmasına sığınmayı yeğledi. Aklından geçen şu düşünceler bile artık kendisini tamamen Atahunalp Urumgalatlı olarak hissettiğinin deliliydi ve itiraf etmekten kaçınsa da Mansur olmaktan utanıyordu. Yine de mevcut kriz atlatılıncaya kadar Mansur olmak zorundaydı. Yoksa o Atahunalp Urumgalatlı olmayı çoktan kabullenmiş ve sindirmişti. Bunları düşünerek Yafes'i yanıtlamaya devam etti;
"Yaşlanmama sırrına gelince... Tesla'nın kurbanı oldum... Yani büyükbabamız oldu... her neyse bu konudaki kafa karışıklığımı ve ifade etme zorluğumu anla...”
MEHMtT MOLIAOSMANOCLU
"Birinci tekil şahıs olarak anlatırsan sorun olmaz," dedi Yafes.
"Zaten doğrusu bu," diye düşündü. "Buz üstünde yuru-yorken Tesla aniden cebinden el feneri gibi bir cihaz çıkararak üzerime tuttu. Ben elektriğe tutulmuş gibi sallanıyordum, ne kadar sürdü bilmiyorum, son hatırladığım kırılan buzlarla beraber Haliç'in soğuk sularına gömülüşüm oldu. Gözümü hastanede açtım. Uzun bir süre sonra Tesla'dan özür dileyen bir mektup ve kendisini affetmem için özel dergilerini paketlediği bir karton kutu geldi. Yani anlayacağın Tesla’nın sırrı Tesla’yla beraber öbür tarafta şimdi!” Elini istemsizce cebine attı, kristal duruyordu.
'Yani bu kadar martaval boşa gitti ha!"
Mansur dikkatle karşısındaki yeğenini süzdü. Pek argo kelime kullandığını duymamıştı daha evvel. Fakat yüzünde de ^e türünden bir ifade okunmuyordu. "Öyle..." dedi sakince.
"Yalnızca ben mesleğimle ilgili bol bol çalışma yapma fırsatı bularak hafıza deneyleri konusunda epey yol aldım. Kuşkusuz şu anda kendi dalımda dünyanın en iyi doktorlarından krisi olarak kabul ediliyorum. Bu da bir şey elbet..."
Yafes'in, koskoca bir emelin sonucunun fos çıkmasını böyle sakince karşılaması normal miydi? Değildi elbet. Mansur ikirciklenmeye devam ederken, "Bir sürü can aldın, olsun artık..." iedı kinayeli. Uçurumun dibindeki cesedi oyunun içinde kendi Nu olmamasını dilemekten başka yapabileceği bir şey yoktu Umdilik. Yoksa mahkûm, üçkâğıtçı, sorumsuz baba, kaçak gibi ^sürü olumsuz sıfatın yanına bir de katil eklenmesini kalınamayacağını düşünüyordu.
Vafes tek kaşını kaldırdı, yüzü asılmıştı, "Bence kendini *^hunalp Urumgalatlı olmaktan kurtar. Az kaldı, karşım-^nin dayım Mansur değil, Isa Mesih olduğunu düşünmeye
“Ah evet... Yemediği halt kalmayan insanlar vicdanlarını rahatlatmak için dine sarılırmış, senin de hidayet vaktin gelmiş olmalı."
“Büyükbaba haklı!"
“Şu son bir kaç saat içerisinde sıradan insanın kaldıramayacağı kadar sarsıntı yaşadın. Bir nörolog olarak anlayışlı davranmam gerekiyor. Buyur, istediğini düşünmekte özgürsün.”
Yeğeninin alayını sezse de aldırmadı. “Yeryüzündeki her faaliyet gökyüzünün idrak edemediğimiz bir bölümünde işlenip kayda alınır. İşte o KAYITÇILAR amel defterlerini işlerken bazen bilerek ve ya bilmeyerek müdahalede bulunup insanın o andaki şartlarını ani biçimde değiştiriverirler fakat insan bunu anlamaz. Hani suya düşen böceği alıp bir yaprağın üzerine bırakırsın, ya da tam tersi öfkelenirsin üzerine basar öldürürsün, öyle bir şey... Şans ya da şansızlık senin idrakinin ötesinden yapılan müdahalelerden başka bir şey değildir."
“Korkutuyorsun beni... Bunları senden duymak..." Genç doktor gerçekten şaşırmış görünüyordu.
“Neyse boş ver," diyerek elini salladı Mansur. “Şu uçurumun dibindeki cesetlerde kalmıştık..."
“Vicdan sızlatacak bir durum yok... Hastalarım... İyileşme umudu olmayan zavallılar. Hayatın yükünü omuzlarından aldığım için bana minnet duyduklarından eminim. Üstelik bilime olan katkıları da yadsınamayacak kadar çok.”
Mansur sormadı, öyle ya adam cin, uzaylı filan olmayacağına göre yine şu dinleme cihazları devredeydi muhtemelen.
Artık gün ağarmaya başlamıştı, pencereden içeriye dolan günün ilk ışıklarına horozlarda eşlik ediyordu. Yeni bir gün yeni umutlar olacak mıydı?
Çoban, uzun boyuyla kapıda göründüğünde Mansur birden onun ne kadar Yafes'e benzediğini fark etti. Kırlaşmış saçlarına rağmen hâlâ dinç kalmayı başarmış uzun ve keskin hatlı yüzü, kısık bakan kara gözleriyle doktorun ellili yaşlardaki muhtemel hali gibiydi.
Nitekim Yafes onu haksız çıkarmadı. Ayağa kalkarak, "Babam Haris Korugeç,” dedi.
Çoban ya da Haris her neyse... tebessüm ederek koltukta oturmakta olan Mansur'un önünde durdu. "Enişteni hatırlayamadın ha!" Siyah takım elbise vardı üzerinde.
Haris Korugeç kız kardeşinin kocasıydı... Şaşırma limitleri dolmuştu artık. Birisi karşısına geçse ve 'ben Atatürk'üm, aslında ölmedim," dese tereddütsüz kabul edecek durumdaydı. Buna rağmen olanların adını koymakta zorlanmadı; Atahu-nalp Urumgalath'ya karşı bir aile hesaplaşması... Başrollerde Mansur Simlican, Haris Korugeç ve Yafes Korugeç olan muhteşem bir oyun...
Oyunu bozan Mansur Simlican olmuştu.
Kendi kendinin tuzağına düşmüştü.
Ve yok olup giden aslında Atahunalp Urumgalatlı değil Mansur olmuştu. Evet, Atahunalp Urumgalatlı ölmüştü ancak Mansur Simlican kendini imha ederek Atahunalp Urumgalath'ya dönüşmüştü.
Dünyada bu kadar garip sona eren bir komplo daha olması mümkün müydü?
Komployu kuranın kurbanın kimliğine dönüşmesi, filmlerde dahi rastlanmayacak kadar hayal ötesi bir durumdu.
MlHMETMOLlAOSMANOClU
Haris Korugeç, pencere tarafındaki kanepeye yürüyerek oğlunun yanm oturdu.
Yafes, ''Dergiler yakılmış, yaşlanmama hastalığıyla ilgili sır ise muamma..." dedi.
Haris bir kaç tel beyazı olan gûr kaşlarını çattı, "Sen de
yuttun!"
Odanın havası birden gerildi.
Yafes, "Yalan mı söylüyor yani?" diye sordu babasına...
Haris gözlerini Mansur'a dikti, “Eğer aylar boyu, nerelere gittiğini, hangi delilleri topladığını ve kimlerle neler konuştu-ğunu dinlememiş olsaydım ben de yutardım. Değil mı ama...
Bizim suç ortağımız, hatta bu muhteşem planın kurucusuya-lan mı söyleyecek!"
Mansur köşeye sıkıştığını farkındaydı. Bu işin içinden na-sıl sıyrılabileceğini düşünmeye çalışırken Yafes’in kendisine soru işaretiyle bakan gözleriyle karşı karşıya geldi. Diiınegelenler içinden geçen samimi duygularıydı. “Yafes, biliyorsun az önce pek çok şey konuştuk. Aile değerlerinden, sorumluluklarımızdan ve pişmanlıklarımızdan bahsettik. Büyükbabamıza haksızlık yaptığımız konusunda hemfikirdik. Bupianı beraber uygulamaya koyduysak da ben kendi tuzağıma kendim düştüm ve bu süre içerisinde Atahunalp Urumgalatlı'ya dönüştüm. Kendi düşüncelerimden emindim, senin pişman-lıklannı sevinerek izliyordum ancak bir yandan güvenemi-yordum..." Alt dudağını ısırdı, son cümlesine hazırlanıyordu.
"Eğer bu sır aile içinde kalacak ve Hafıza Silicilerle paylaşü-mayacaksa anlatmaya hazırım."
Yafes'le Haris birbirlerinin gözüne bakarlarken Mansur artık okun yaydan çıktığını düşünüyordu. Aslında teklifinin ne kadar saçma olduğunun farkındaydı. Sonuca ulaşmak için kabul' deyip gerçekleri öğrendikten sonra bildikleriniyapma-ları için hiç bir engel yoktu. Hatta o aşamada Mansur onların gözünde bir dönek olacağından cezalandırılması da kuvvetle
ATAHUNALr URUMGALATLI NIN AMEL DEFTERİ
mümkündü... Şimdilik Yafes'in aileyle ilgili düşüncelerinde samimi olmasını diledi. Bir de şu amel defterini yazanların müdahalesini...
Haris rahatlamış görünerek gülümsedi. "Elbette Mansur'cu-ğum. Ailemiz daha önemli.”
Yafes ise daha gergin göründü, "Baba söz vermeden önce kendi aramızda bunu tartışmalıyız...”
Haris sinirlendi, "Senin de mi beynine Atahunalp virüsü kaçtı ha?”
Genç doktor başını öne eğdi. Belli ki kendi içinde savaş veriyor ve babasına karşı gelmek istemiyordu. "Bir yerlerde hata yaptığımızı düşünüyorum,” diye mırıldandı sessizce.
Haris Korugeç öfkesine endişe kattığını belli ederek oğluna baktı, "Neler oluyor sana ha?”
O başını öne eğerek sustu. Bu susuşun arkasında derin hesaplaşmalar olduğunu sezdi Mansur.
"E, hadi Mansur başlayalım,” dedi Haris o esnada.
Mansur içinden küfretti. Köşeye sıkışmıştı. "Dergiler bir bankanın...”
O anda dış kapının gıcırtısı duyuldu. Üçü birden pür dikkat kesildi. Mansur, ilahi bir müdahalenin eşiğinde olduğunu hissedip umutlandı. Yafes ise ayağa fırlayarak odadan salona açılan kapıya yürüdü. "Mehveş Hanım'mış...” dedi üzerindeki gerilimi atmış görünerek.
Haris'in suratı asıldı, "Geri gönder şunu. Bu kadın at sineğinden farksız.”
Mehveş alacalı elbisesi, belinde kırmızı kalın kuşağı ve saçlarının üzeriden çevirip ensesinde bağladığı eşarba benzer kırmızı bandanasıyla kapıda belirdi. Hafif kamburlaşmış sırtına rağmen yaşına göre iri sayılabilecek vücuduyla kapı boşluğunu doldurmuştu. "Ben ailenin en büyüğüyüm, emirleri siz değil ben veririm...” diye dikildi tam kapının ortasında.replika telefon sundular....






replika :: replika
replika telefon :: replika telefon
replika telefonlar :: replika telefonlar
kore malı telefonlar :: kore malı telefonlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder