Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika telefon ve modern islam

replika telefon ve modern islam

 replika telefon bugün sizlerer en güzel yazıları yazan replika telefon diyorki Cevdet, aynı yerde fizik biliminin sunduğu görgül delillerin asla aksiyomlar düzeyine çıkamayacağından inanca meydan okumasının mümkün olmadığını, bu yüzden “bir üçtür, üç birdir” Önermesinin yanlışlığından dolayı teslis inancını reddederlerken, Hz. İsa’nın babasız doğumunun imkânına inançlarını vurgular. Abduh ise, ekonomik-temelli sosyal bilimin önemini Doğu Akdeniz dünyasına has adalet dairesi formülünü değiştirerek anlatır: “Din ancak devletle, devlet ancak otoriteyle (savle), otorite ancak kuvvede, replika telefon öğrenebilmeleri için ancak aralarında ilimleri yaymakla mümkün olur.” knzdk onun, Namık Kemal’in yaptığı gibi bir ekonomik-sosyal düşünce geliştirilmesi konusundaki çabası, bu tür teşviklerin ötesine geçememiştir. Bununla birlikte o, Arap dünyasında sosyal bilimin öncüsü sayılmıştır. Örneğin A. Nabil Khoury (1976: 17) onu bir sosyolog/tarihçi olarak Weber ve Marx gibi teoristlerle karşılaştırır. Bu hükme katılan bazı araştırmacılar (Aljunied 2005) da Abduh’un fikirlerini sosyal bilimsel perspektiften analize çalışmıştır.

kuvvet ancak servetle ayakta durur; devletin ise ticaret ve sanayisi yoktur, serveti ancak halkının servetiyledir; halkın serveti ise kazanma yollarını
İbni Haldun’un Arap dünyasına mal olmasını sağlayan en önemli kanallardan biri de çağdaş Arap milliyetçiliğinin ideologu Sâtı’ Husrî (1880-i968)’dir. Aslında eğitimi, kültür ve idealleri açısından Osmanlı dünyasının ürünü olan Husrî, kaderin cilvesi, bilahare İki Dünya Savaşı arası dönemde Osmanlıcılıktan Arapçılığa geçen bir neslin önderi, Arap milliyetçiliğinin ideologu olmuştur (Cleveland 1971: X, Ülken 1979:179). 1900 yılında İstanbul’da Mülkiye’den mezun olan Husrî, Balkanlarda muallim ve kaymakam olarak çalıştıktan sonra İstanbul’da önemli bir eğitim uzmanı oldu. O dönem gelecek umutlannı Osmanlı İmparatoıiuğu’nun mukadderatına bağlayan Sâtı’ Bey, Ziya Gökalp ile girdiği eğitim ve milliyetçilik üze-
202 !«• BEDRİ GENCER
rine tartışmalar ile tanındı. Ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osrna^ lıcılıktan umudunu kesen Sâtı’ Bey. Arap dünyasına geçerek Arap milliyetç. liginin bayraktan Sâtü el-Husrî haline geldi (Berkes
Husn’nin milliyetçilik tasavvuru. Alman milliyetçiliğinin mübeşşi^j Johann Gottiieb Ficlite (i762-ı8i4)’nin romantik ulus kavramına dayanıyor, du (Cleveland 1971: 38, 86-7). Niyazi Berkes (1975: 94) ile yaptığı görüşme, lerde Husri, Fichte’yi tubnakJa birlikte, onun teorisinin metafizik tonunun, formasyon yıllarından beri özellikle tabiî bilimlere, empirisizm ve rasyo-nalizme olan eğilimine uymadığını belirtir. İşte Ibni Haldun, onun Fichte'den mülhem romantik milliyetçilik tasavvurunu, replika telefon empirik bakımdan temellendirecek en önemli yerli kaynak olarak belirdi. Husri, Arap dünyası açısından bir meçhul olan Mukaddime \\e İstanbul’da Mülkiyedeki eğitimi sırasında tanışmıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında yoğun olarak onun üzerine çalışan Husrî, 1943-44 ve 1961 yıllarında, iki hacimli cilt halinde İbni Haldun'un Mukaddimesi ÜzerineAraştırmalar’ı yayınladı.
Metnin adamakıllı bir analizi ve tali uluslararası literatürün değerlendirilmesi ile Mukaddimdyi yorumlayan Husrî, çalışmasında aynı zamanda, OsmanlIların bu esere verdikleri yüksek değeri de anlatır (Tibi 1981: 112, 222). Böylece İbni Haldun’u Arap dünyasının gündemine sokan Husri oldu.*^^ O, elbette İbni Haldun’un eserine etnik duyarlıktan uzak bir OsmanlI aydını, bilim adamı gözüyle bakıyordu. Ancak etnik duyarlığı güçlü Arap aydınlarının aynı vizyon genişliğini göstermesi zordu. Irak’ta 1933 ile 1939 yılları arasında Eğitim Genel Müdürü olarak çalışan fanatik Arap milliyetçisi Sami Şevket’in, Arapları aşağılayan pasajlar içerdiği gerekçesiyle İbni Haldun’un kitaplarının yakılması ve mezarının kazınması çağrısına Husrî şu sözlerle tepki göstermişti; “Bu kimsenin karşısında sessiz kalamayacağı kör bir taassuptur. Böyle bir çağrı, ne vatanseverlikle, ne de gerçek pedagojik ilkelerle bağdaşır.
Husrî’nin îbni Haldun tutkusu o derecede idi ki Haldun ismini koyduğu çocuğunun doğmasından sonra eserlerinde, İbni Haldun’u telmihen Ebu Haldun (Haldun’un babası) künyesini kullanmaya başlamıştı (Cleveland 1971: 63-4, 103).
Örneğin çağdaş Arap dünyasının önde gelen felsefecilerinden biri sayılan Ahmed Fuâd Ahvani, oryantalistlerin İbni Haldun’a gösterdikleri teveccühün, onun, bir tarihçi olarak meziyetlerinden çok Araplığı eleşriri||inden kaynaklandığını söyleyecek kadar ileri gidebilmişti (Aktaran Levvis 1987; - Haldun. Araplar halckındaki
olumsuz gözlemlerinden dolayı, bir süre criyetinde yasaklanmıştı (Cleveland 1971: 64. Levvis 1987; 79).
Abduh, Mısır ve Arap dünyasında ilk sosyal teorisi sayılırsa, Sâtı’ Musri de ıilus-devlellerine özgü ilk sosyal bilimci sayılabilirdi. Bu geçiş, Osmanlı dünyasında Namık Kemal ile Ziya Gökalp arasında yaşandı. Kemal, çözülmek üzere olan bir imparatorluğun çıkardığı ilk “sosyal teorisi”, Gökalp ise, doğan bir ulus-devletinin temellerini atacak ilk “sosyal bilimci” olarak tarihe geçti. Durkheim sosyolojisine dayanan Gökalp, bu geçişin tam bilincindeydi. Balı’da sosyal bilimlere vücut veren büyük dönüşüm, dünyagörüşünde değişimle başlamıştı. Dünyagörüşünün arkasında ise fizik, Newton’un bu alanda başlattığı dönüşümün arkasında ise Bacon’ın Aristo’dan kopuşla başlattığı metodolojik dönüşüm yatıyordu. Bunun içindir ki böyle zincirleme, köklü bir dönüşüm için Gökalp (1973: 250), ülkenin bir yol ayırımına geldiğini vurgular. Ona göre Tanzimat aydınlarının eski ile yeni arasındaki kararsız tavrı, sorunları daha da büyütmekten başka sonuç vermediğinden özlenen atılım için tutulacak yolu netleştirmekten başka çare kalmamıştır: "Aristo'nun istidlal mantığını bırakarak, Descartes ile Bacon 'ın istikra mantığını ve bu mantıktan doğan metodolojiyi almanın dinimize ve millî kültürümüze ne zararı olabilir?"replika telefon sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder