Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika telefon ve insan anisi konusu

replika telefon ve insan anisi konusu

replika telefon ve insan anisi konusu kuz yıldır usturayla tıraş oluyordum İlk başlarda, ner«w dimi öldürüyordum, çenemin altındaki sakallan budarfc ^ mania (iğrendim ustura kullanmanın inceliğini. Daha önctff} voıi malzemem neşterdi. Onunla tıraş olmaya çalışmaksa^!1 Sinir savaşma dönüşüyordu. İnsanın yüzüne yapabileceği *3 yük kötülük. Beteri var belki. Kezzap !..
Anıta da giyinmiş ve odadaki eşyalarımızı toplamaya baş^. ti. Dün, aynı saatlerde capuccino içiyordum uyuyan güzelin y guida, Şimdiyse, Hôtel Capricorne bir daha hatırlanmamak^ terk ediliyordu... replika telefon Komi, Ani ta ve ben eşyalarla aşağıya indik, p fasını Önceden ödemiştim odanın ve ekstraların. Tam çağ^ taksiye binmek için otelin kapısından çıkıyordum İd, nüp resepsiyona doğru yürüdüm. Telefonları açan tin önünde durdum. Çantayı bırakıp sağ elimi ona uzattım. “Sen tebrik ederim !" dedim. "Mükemmel bir iş yapıyorsun. Eğer bazen o tatlı konuşmanın eksikliğini hissedersem, arayabilir miyimse-¡81
Şaşırmıştı tabiî. Ama iltifatlar kolay kandırır. Gururla sıkıyor, du uzattığım eli.
“Tabiî ki arayabilirsiniz!” diye yanıtladı.
“Ama aynı şekilde açacaksın telefonu. Bana, burada kaldıp sürece ezberlettiğin giriş konuşmanla.”
Burada ufak bir alay vardı. Anlayıp alınmasına zaman veme-den, elini bırakıp cebimden çıkardığım beş yüz dolara yakın parayı uzattım. Almak istemedi önce. Sonra sıfırlar fazla geldiği detmesini önleyecek kadar.
«anındaki kâğıt ile kalemi alıp not tutmak zorunda kalmıştı. İngilizce yazıyordu. Ve ben bunu yapabilmesine şaşırmıştım...
Taksi, Baıyul’a çok uzak olmayan san evimizin önünde durdu. Bağalar indirilirken Anita’ya, anayoldan eve kadar giden patikayı genişleterek, arabanın geçebileceği bir yol yaptırmasını söyledim. Şimdilik, yürümek gerekiyordu, ellerimizdeki eşyalarla. René bizi kapıda bekliyordu. Görür görmez, sol elimdeki iki çantanın birini almak için koşarak geldi yanıma İçeri girdik. Evin bazı köşelerine güneşin ulaşamıyor olması biraz olsun içeriyi serinlet-mişti. Ama Anita’ya iki kata da klima koydurmasını söylemeyi ihmal etmedim. Verandada plastik bir masa vardı. René evrakları siyah deri çantasından çıkarıp üzerine koydu.
“Bay Perrot!" dedi. “Bakm, beni hepsini hazırladım. Sizin hiçbir resmî kuruma gitmenize gerek kalmadı. Sadece birkaç imza atacaksınız. Geri kalanım ben halledeceğim. Buyurun pasaportuma... Yan villada İngiliz bir aile kalıyor. Dün, onlarda çay içerken sizden bahsettik. Çok sevindiler sizin gibi bir centilmen ve bir hanımefendinin komşuları olacaklar ma”
Yalap söylüyordu. Dev bir yalan ! Hiçbir İngiliz, komşularının '«w te fahişe ite bıyıklı bir katil olmasını istemezdi. Zaten kim ■m, mt.imzaladım gösterdiği yerleri. Pasaportuma bir göz m-
ŞnnüKtert bir Mini vize kaşesiyle dolmuştu sayfalan. Sahte bu ciddiye alındığını ilk defa görüyordum
“Evet!” dedim. “Her ayın beşinde, Citibank’tan paraıu alacak sın.*
Gömleğimin cebinden çıkarıp uzattığım kartviziti verirken “Banka replika telefon müdürünün kartı. Bir sorun çıkarsa, başka kimseyle^ nuşmadan onu gör Sana yardımcı olacaktır. Bu ayki paranı sana ben vereceğim” dedim... Yorulmuştum. Dışarının sıcağı, insan fo kuşu. Hepsi yormuştu. Lüksemburg’daki bankacılarla yapt^ uzun ve sıkıcı telefon konuşmaları, Citibank’m müdürüne emç gun şekilde, yapmasmı istediklerimi açıklamak. Hepsi beni yor-muştu... Üç gündür san evde kalıyorduk. Anita evin her yanını t giliz mobilyalarıyla döşemişti. Gerçekten de bir büyükelçi dansım andırıyordu ev. Şık ama sade.. İkinci kattan üçünciikala dönerek çıkan merdivenin başladığı yere, istediğim demiri# nm yapıldığını söyledi Anita. Ben yokken halletmişti. Onun birdenbire, sorumluluklarım yerine getiren, ciddi bir kadına dönüş meşini replika hayranlıkla imliyordum. On yedi yaşında olduğunu dii# dükçe hayranlığım daha da büyüyordu. Evin bütün düzenle» m tef ılı yapmış, anayoldan kapıya kadar gelen patikayı gen# ifi# -%te: gerekti adam lan bulmuş ve bahçeyle uğraşacak bile ayariaifuşto Belki de, hayatımda yaptığım tek doğru teA ; kŞpBİBdtom güzel siyah kızdı Para işlerinin hepsini h# Yeterli miktarda komisyonl^^^ şubeli
iş yoktur bu dünyada...
mutfağa giderken, ben üçüncü kata çıktını. Demir kapı, ^ktende istediğim gibi yapılmıştı. İki duvann arasına yerleşti-rjL Ev(jeı şimdilik bizim dışımızda kimse yaşamadığı için kilit FdegM Basamakları tırmandım. Her biri hayatıma dört saniye Ltü Odama geldiğimde, içerisinin karanlık olduğunu gördüm. Ka-\m uzattığımda, pencerelerin boyammış olduğunu gördüm. Oda-IniH replika telefon lam kanamdaki banyonun ışığını açıp aydınlattım krallığımı, ran ortada, üzerinde siyah ipekten bir çarşaf olan yatak duruyordu. Ve aynı ipekten bir kılıfa geçirilmiş yastığım. Rengi ben seçmiştim. Bir ara, duvarları da siyaha boyatmayı düşünmüştüm ama Isonra, bunun hiç de önemli olmadığına karar verdim. Ancak, pencereleri ben hatırlatmadan boyattığı için Anita’yı tekrar tebrik et-Itim içimden. Ve odada, üç çekmeceli bir de etajer vardı. Her çekmecesinde, Anita’mn beni ziyaretlerinde kullanacağı havlu, çarşaf, sabun, makas, jilet gibi eşyalar vardı. Bu fazladan mobilyaya katlanmak zorundaydım. Aslında rahatsız etmiyordu beni. Hiçbir rahatsızlık duymadığına göre zihnimin gizli bölmesi de, benimle aynı fikirde olmalıydı. Odadan çıkıp kapıyı kilitledim. Anahtarı üstünde bıraktım. Banyonun da ışığını kapatıp aşağı indim.
Anita’yı, verandadaki hasır koltuklardan birinde oturmuş, beyaz şarap içerken buldum. Beni görünce, “İyi misin?” dedi. Karşısındaki koltuğa oturup okyanusa baktım. Dalgalar, köpükler, çok uzakta bir balıkçı teknesi, gövdelerini sörf tahtası gibi kullanan küçük çocuklar. Hepsi oradaydı. Abidjan’daki gibi. Verac-föZ’daki gibi. Okyanus ve ben hiç değişmiyorduk... Kinyas’la, yıllar önce bir saldırıya uğradığımız zaman dökülen kanlarımız bu mf* karışmıştı. Köpüren okyanusa O da kan kardeşimdi. Bileklerimde açılan yaraları tuzlu suyuyla temizlemişti. Hayatımızı K||pştı o zaman, şimdi göz göze gelmeye çalıştığım okyanus, i&yuk bir replika samsung s8 edge dostun yarandaydım. Beni bırakmayacak bir dost Ba-P Mıta'dan daha iyi bakacak olan okyanusun yanındaydım.
Akşama kadar, verandada tek kelime etmeden oturduk. Hay-tında ilk kez birine âşık olmuş, o da ruh hastası çıkmış her İL gibi hayal kırıklığı uçurumundan aşağıya yuvarlandı, akşama ^ dar sessizce... Benim de, ne onu mutlu edebilecek, ne de için üzülecek gücüm vardı. Beni ölümsüzlermişçesine seveni mi terk ettikten sonra bile yüzlerini sadece iki defa rüyamda^, müştüm. Bu küçük kız mı hayat öpücüğü verecekti, olmayan vicdanıma ? Bir ara Anita kalkıp içeri girdi. Bir şişe şarabı küçük yudumlarla bitirmiş ve gözlerini kısmaya başlamıştı. Başı dönüyordu belli ki... Ben, zihnim ölmeden önce neler yapmam geıekŞ nî düşünüyordum. replika samsung s8 edge Geçmişime dair birçok tarih, isim sifiar&ş başlamışsa da Kinyas yok olmuyordu. Onun hayatta olduğuna emindim. Doğaüstü, bilimkurgu bir yetenekten kaynaklannuyoı du tabiî ki bu inancım. Sadece, Kinyas’m kolay ölmeyecek biri olduğunu ve çok şanslı adımlar attığım biliyordum. 0 kadar. Ve Kinyas'a son bir kez ulaşabilmenin yolunu düşünüyordum. Bft rtontei en son gördüğümüz yer Ankara’daki Hilton’du. Amaü f§§ oradan uzun zardan önce yok olduğunu biliyordum. Afrika’!* dönmüş olamazdı... Sanmıyorum kıtaya tekrar gelecejpî§t bm şey olduysa bile, bunu tek bilecek insan Loopmg’di. §11 (Mf des Sporta’a uğrardı, (kası, bizim ydlar önce to’da ilk pizza yediğimiz yerdi ve belli bir kutsallığa
edip etmemek anasında bir kararsızlık yaşg^1
de kaJıh bir defterle yanıma geldi. Hayır, bu bir defter CÜ bir fotoğraf albümüyd
“Bu, okuldaki sınıfımla çekilmiş bir fotoğraf. Babam, Amerikalıların kurduğu bir madende çalışıyordu. Kazandığı para bize iyi bir hayat vermesine yetiyordu.”
Demek, İngilizcesi fotoğraftaki okul binasından süzülüp çıkmıştı Çok rahatlamıştım. Ben de Anita’yı, İngiltere’den kaçırılmış sarışın bir Emma sanıyordum!.. Anlatıyordu.
“Sonra maden kapandı. Babam uzun süre iş aradı. Ama bulamadı Kimse yardım etmedi. Kardeşlerim ve ben çalışmaya başladık. Önceleri iyi gidiyordu. Ama sonra biraz büyüyünce, evini te-mıztediğim kadrom kocası annemlere, bana ayarlayabileceği çok paralı bir işten bahsetti. Ve babam, adamın beni nereye götürece-pıi fahişe olacağımı bile bile kabul etti. Üç ay önce de öldü ba-«v Hiç üzülmedim!.. Sonra da seni gördüm o barda... Ben hep ’«Usuz oldum Ama seninle hayatımın değişeceğini sandım. Ama **> de replika samsung s7 edge herkes kadar kötüsün. Erkeklerden nefret ediyorum!”
“fim de" dedim içimden. İşte bir ortak nokta! Üstelik, ben nef-«tasulp daha da cömerttim. Kadınlardan da nefret ediyordum. AîiJte’iüfi çocukça oyununu. Her dakika daha da dal tj jyguaal M» denizde yüzüyordu. Bir yanda, bırakamaya-mhyt bir bayat, diğer yandan da âşık olduğu ama ken-Mçbir duygu beslemeyen adamla ilgilenmek mecbu tasanın yapmam gerekem kapıyı çekip gitme
“Haklısın...” dedifn, bezgin bir sesle. “Korkunç bir inşam Uyutulması gereken replika s7 edge kuduz bir köpek gibiyim. Ve şimdi de uyu maya gidiyorum” deyip kalktım. Gözlerinden neredeyse, çizgi filmlerdeki gibi şimşekler çıkacaktı. Merdivenleri çıkarken ağır ağır, beni çağırdığım duydum. Eğer bunu pişmanlıktan, hâlâbeni sevdiğinden yapıyorsa onu öldürmeliydim. Anita’ya, onu sevme diğimi anlatmanın başka bir yolu var mıydı ? Evet, belki kalbini ve penisimi yerlerinden söküp, “Tamam, al bunları. Git, ileride oynaT diyerek de halledebilirdim sorunu ama yanımda steril ta neşter yoktu,
Uoaa kattaki odalardan birine girip içerideki yatağa uzandı zihnimi ele geçirmesine çok az kalmış olantfr ktdianmayacaktırn... Sonr^jj^ sesleri d# iAmtm ve fotoğraf aihümü^fKte ka
K°,Udoğnı. “Uyu” dedim. Göğsüme başını koymuş ve gözlerini ^tmıştı Sağ koluyla sarılmıştı bana. Anıta hâlâ âşıktı bana. artık, aşkını beyninde açtığı bir çukura gömmeyi öğrenmiş-
Köpeklerin kemiklerini gömmesi gibi
0 gece, Anita’nm bedenime, yaşadığı müddetçe en büyük şefaati, ilgiyi göstereceğine inandım. Anita doğru bir seçimdi. Ama ben, onun için yanlış olandım. Sonra uyuduk ikimiz de. Biraz okyanusu duydum. Sonra o da sustu. Anlamıştı herhalde, dostunun gözlerini kapattığını...
Looping in sesi çok kötü geliyordu, telefonun diğer ucundan. Önce, hâlâ hayatta olduğumu öğrendiği için sevinmiş, daha sonra ise birden ciddileşip nerede olduğumu sormaya başlamıştı. “Kayra, burada hiç iyi şeyler olmuyor. Birkaç kez, Koffî oğluyla kaleye geldi dedi. Koffi’nin bir oğlu olduğunu ilk kez duyuyor-
Ortalıkta, senin Amidou Ali’yi öldürdüğün haberleri dolaşıyor Amidou kimsenin replika iphone 7 plus umurunda değil. Ama Koffî intikam peşinde. Seni görüp görmediğimi sordu. Gerçeği söyledim. Yani Abidjan dan ayrıldığını ve nereye gittiğini bilediğimi. Ama o sem bulacağına yemin etti karşımda. Ve o yaşlı keçinin bunu yapmak gereken bütün mada sahip olduğunu da biliyorum! Oğlu da senin peşinde. Amidou, yıllar önce onu da Müslüman yapmış. Bern ölümünün Allah'm bîr emri olduğunu söyledi. Eğer hâlâ bura-ardaysan, derhal terk et olduğun yeri! Koffı’den değil, ama oğ-midari korkmalısın
Bana Café des Sports aracılığıyla ulaşmak isteyen tek bilirdi, o da Kinyas! “Sana bir adres vereceğim” dedim, y ^ I né’nin emlak bürosunun adresini yazdırdım. Looping, k0^7 I haber vermezdi ama yine de Afrika’daydık! İnsanlar, kan bag? I olan birinci dereceden akrabalarını, yani anne babalarının^ H lerini cam parçalarıyla deşiyordu. Dikkatli olmalıydım.
“Gambiya mı ?” dedi. “Ne yapıyorsun orada?”
“Uzun hikâye...Sen kutuyu verdiğim adrese yolla!” dedim| I raz daha konuştuk Abid[jan’daki son gelişmeler hakkında fo I nand’ı Pinou’nun öldürttüğü sanılıyordu. Rahatlamıştım. Birde, I Femand’m aptal boksör çocukları tarafından intikam için kova- ■ \anmak istemiyordum. Sonra, Looping sordu:
“Sen, ne söylemek için aramıştın beni?”
Yutkundum. Yalan söyleyecektim.
“Sadece sağlığını sormak için. Çok teşekkür ederim Looping Gerçek bir dostsun!” deyip kapattım telefonu...
Anıta dışarıda başlayan yol yapımıyla ilgileniyordu, Verandası çıkıp oturdum. Koffi sorunu aklımı karıştırmıştı. Bir daha şiddet işlerine girmem imkânsızdı. Yeteneklerimin çoğu tarihe karışıp ir Abk^an’a asla dönemezdim. Ve burada da beklediğim sürece Kûtftmn ya da oğlunun her zaman için beni bulma ihtimali ol# bir anda, cinayet planlarına dönmüş vefe MjtfMt #ttkteceğimı düşünmeye başlamış olmam, bütün to im ^eymmdt kapanmış çekmecelerin, üstlerine kilit vurÉü açılması anlamına geliyordu. Bir çözümü Örnekte KafiVyı, iıiçbir zaman, Amidou’yu * mmdumnayarağınu bildiğim için, ikna
bir zenci varken ortada, beyaz bir adama kimse inanma* 1 büjan’da. Dolayısıyla geriye kalan tek çare, onlar beni Öldür-^ heııim Koffı ve oğlunu öldürmemdi. Bu işi yapamayacağı-ın onlan bir yere kıstırıp beyinlerini mermiyle doldurama-"’(.¡taın farkındaydım. Bir başkasına yaptırmam gerekiyordu. Kesin bir sonuç elde edebilecek kadar acımasız ve güçlü birine. Ajdıma bir isim gelmişti. Bedenen güçlü olmasa da, sahip oldukları onu Afrika’nın belli bir bölgesinin Balthazar’ı haline getirmişti, Feridoun! Evet, bana yardım edebilecek tek adam, yüzünde gtineşin açtığı yaralarla dolanan Ar ap’tı. Ama karşılığını almadan lalını bile kıpırdatmayacağını da bilmiyordum. Ya para ya da işine yarayacak bir bilgi. Ama şu aralar, daha on yedi yaşımdayken nerede olduğumu bile hatırlayamayan ben, Feridoun’un işine yarayacak bilgiler konusunda da zengin sayılmazdım. Ancak her ne kadar gerçek bir bilgiye sahip değilsem de, replika iphone 7 sahte bir tane yaratabilirdim. Feridoun, Samuel Pinou için ters takla bile atabilirdi. Ona yaranmak için kendi annesini öldürtürdü. Ve Pinou’nun aklında bir isim vardı. Öyle bir isim ki, ölü olarak ayaklarına serildiği takdirde mutlu olacaktı. Bu isim, hatırlayamadığım bir süre önce, soz konusu kişinin kendi parmaklarına harflerini yazdığı isimle aynıydı; Kinyas. Kan kardeşimin hayatım kendiminkini kurtarmak için satabilirdim. Belki de hayatımın son yalanı olacaktı bu. Ama ben peşimdeki iki vahşiden kurtulmuş olacaktım. Ateşle oynadığımın farkındaydım. Vereceğim adreste Kinyas’ı bulamayınca kıçıma Afrika'nın en iyi organize olmuş suç örgütleri ¡akıtacaktı. Dolayısıyla bütün soğukkanlılığımı koruyarak, açık tmmmk için elimde kalan dolandırıcılık yeteneğimi kullanma-itfmû öncelikle, benim burada olduğumu kimsenin bilmemesi sinyordu Kıtayı deniz yoluyla terk ettiğim söylentisini yayabi-crıdonn h* konuştuktan sonra. Evet, en iyisi bu, diye dü~ Telefo
Sıtma krizlerimdeki gibi saçmalamaya başlamışta yoktu. Titremiyordum ama kafam patlayacak gibiydi. önüne, ibrenin kırmızı bölgede olduğu bir hararet iiyordu. Biraz daha bağırıp çağırdıktan sonra capucc\ıvo'y\\b% meden koydum yere. “Yardım et T dedim Anita’ya. ’LavaÄvVa^ M felaket yaşadığımızı ve bugünlerin geride kalacağım soylüy^ 1 malıydı kendisine, her mutsuz insan gibi. Bugünler gervk^ cak... Kalmayacak! Her gece, herkes bütün acılarım gözlerini kapattığında. Böyle olmasa, binlerce çeşidi o\w uyku ilaçlarının ?
"Yukarı çıkmama yardım et. Yatmak istiyorum, buta™ yim* dedim. Sağ kolunu omzuma atıp ince bedeniyle bm te olmaya çalıştı, ikinci kattaki odaya girene kadar. Somata kendimi yatağm ortasına. Kalbim yavaşladı. Tansiyonum1 te döndü , Hararet ibresi diiştti... Hayat normale ddndü.TS medim!
ilginçtir, Batı Mrika da güvenilecek tek resim kırvvı dir Yollanan bütün evraklar, mektuplar bir gün mnt buralarda Avrupa’dan daha şok msar fffctöı daha az adres vardır. Postayla yapılan tass çok rağbet ettiği bir paraunlan düşünüyordum. Zarfta
„e san imiş para vardı. Looping’in benim için yaptıklarının * binde biri kadar para. Hiçbir zaman çok parası olmadı-¡rin hediyemin onu biraz olsun rahatlatacağını düşünüyor-
^iia verandadan salona girdi. “Kuzenim Noah geldi. Dışarıda bekliyor- İstersen çağırayım” dedi. Elimdeki zarfı Anita’ya uzatıp «Şimdi neyle meşgul oluyorsan bırak ve bunu postaneye götür" dedim, oturduğum kanepede arkama yaslanırken ve asıl sorusuna yanıt olarak ekledim.
“Evet, çağır kuzenini.”
Anita, bir saat içinde döneceğini, şehre inmişken birkaç alışveriş yapacağını söyleyerek çıktı. Anita’nm peşinde hiçbir pezevengin olmayışı, onu fahişelikten kopartırken kimseye bedel ödememiş olmam normal değildi. Belki de bana söylemeden, kendisine verdiğim parayla işin o kısımlarını halletmişti. Büyük ihtimalle annesi satıyordu Anita’yı ve bir defaya mahsus olarak gidip, büyük bir para verip kurtulmuştu herhalde, diye düşünürken, veranda kapısından içeri kafasını eğerek, iki metre civarında bir adam girdi. Silahımı hep belimde taşıyordum, Feridoun’la yaptığım görüşmeden sonra Birden elim kabzasına gitmişti bana doğru gelen devi görünce. Ama Anita’nm kuzenini bekliyor olduğumu hatırladım. Bu gelen de kuzendi! İki kuzen gibi duruyordu ama bir kişiydi. Önüme geldi ve durdu. Ellerini önünde birleştirip ayaklarına bakmaya başladı. Ben oturuyordum kanepede ve o gerçekten de bir yan tann gibi görünüyordu. Üstünde sadece, di-M mtiM mâm inen, kesilmiş bir pantolon vardı. Her kasının, |§î H ı,uiadayım dercesine, kendisini bedenden dışan çıkarmaca ««tffrf« ve dolayısıyla üniversitede birinci sınıftayken gördü-km ateai jnffti" maketlerine benzeyen gövdesiyle çok güçlü gö-- ¡fa 0uomu Mölına’nın Diedonne’sinden daha da iri-* kt-HunihbüdığSu
iyi bildiğim korkuyu hissediyordu, suyun ürerindekh%| de işleyen akıntıyla, kumların ayağının altından (H kaynaklanan. Yüzücülüğüne güvendiği oranda bus^l di. Ama genelde, tehlikeli olurdu böylesi açılmalar. şuursuzca atılan taklalarla sonuçlanabilirdi ya da suyu^ bir kaya parçasının dağıttığı kafasıyla, kuzeydeki koya 3 bir çocuk cesediyle de bitebilirdi... Her dalga gelişinde, I hizasındaki suyun içinde zıplayarak bekleyen çocuk, o JH şem dalganın uzaktan geldiğini görünce kolların ıj rak kendini hazırladı. Deniz bile titredi, o büyük <T Çocuk metreleri sayıyordu. Üç metre kala kulaç stoi^aba^B kıyıya doğru. Dört kulaç atmıştı ki, dev dalga zayıf vücudu s^' | yıp kaldırdı. Dünyanm en mutlu insanıydı artık, küçük ço^ I Milyon dolarlık uçaklann yapabildiğini, o suyla yapıyordu, I Seviyesinden yaklaşık iki metre yukarıda uçuyordu. Hiçbir I fark edemezdi küçük planörü. Sonra hafifçe inmeye başladı]^ I di, indi ve suyla kumun bir olduğu yerde kayboldu. Sahili döven dalgalarla birkaç takla attı, olduğu yerde. Sonra di ayağa kalp I yüzünü ufka döndü. Gördüğü su, onu havaiandırmıştı I dırma kuvvetinin yanında, ölene kadar yaşayabileceğin mk I anlardan bur tanesine tanık olduğunun da farkındaydı. Dalgam ■ üzerinde, kollarını açarak uçan çocuğun sefalet ve şiddet ülkesi de böylesine bir mutluluğu yaşayabileceği, sahilden başka bir j® yoktu. Belki bir de marihuana uçuracaktı çocuğu biraz dahabip düğünde. Ama hiçbir zaman gerçek bir uçak değil; Çünkü bftyifi ğü zaman, m o uçağa verecek parası, ne de gitmeyi hayal etiği keteden Unnin elçiliğinin, kirli pasaportuna vurduğu vize da# m oteaktı. fekrar koftu denize doğru, dalgaların iteüinden |N| lak. Yeniden uçmak için..
Kendimi, iktidarsız bir ibne gibi hissetmiştim son sozunun karcında Ama sadece bir saniye boyunca. Sonra yok oldu o düşünce, Zihnimin gizli bölmesi kanser gibi yayüıyordu kafatasıma.
«Hayır. Hiçbir şey istemiyorum. Kuzenini işe aldım. Artık, o da bu evde kalacak, Şimdüik verandada yatsın. Ona ve tutacağın, evin diğer çalışanlarına vereceğin parayı yarın bankadan gidip alacaksın. Müdürle konuştum. Altı ay boyunca bütün maaşları dağıtabileceğin kadar büyük bir para olacak. Aynca, ihtiyacın olduğu taktirde olağanüstü durumlarda kullanabilmen için de evde duracak. Yann, kendi yatak odanın bir duvarına kasa yaptırmanı istiyorum. Kasanın varlığı öğrenilebilir. Bunda bir sorun yok. Ama içindeki parayı kimse bilmemeli! Ve son olarak, üzerindeki beyaz gömleğin ve eteğinle gerçek bir meleğe benziyorsun.”
Bana olan aşkmı dizginlemekten öte, belki de kendi içinde yok etmişti. Ya da karşılık görmediği için kayıtsız davranarak yücelmeye çalışıyordu. Ne olursa olsun, ona güveniyordum.
“Tamam, yann sabahtan, orta odaya kasayı yaptırırım. Akşama kadar bitirilmesi için elimden geleni yapanm. Noah çok iyi bir çocuktur Onu işe aldığın için sana teşekkür ederim ? dedi. Son birkaç haftada geçirdiğim
çaklayamazdım yolladığı kutuyu. Geriye ikinci seçenek du. Doğru yanıt buydu. İkinci şık! Keşke hep bu kadar
yollardan giderek çözseydim sorunlarımı, diye düşündü^ y de böyle olmazdım o zaman. Ama hayatım boyunca, mantık düzeyini de tutturmaya çalışmıştım, ta ki mantık J] nn da mantıksızlık kavşağma varabildiklerini görene kadar. ] Matkabm durduğu anlardan birini yaşıyordu san viUJI etmeliydim yeniden başlamadan, boşlukta dönen bir traj tik pervanesi kadar çok ses çıkaran alet “Noah lj Büyük evlerde patronlar megafonla dolaşmalı, j Günde üç defa Noah’yı böyle çağırsam, sesim ildi lirdi... Önce büyük ayaklan, sonra kaim bacaklan ve beli, A nunda da dazlak kafası göründü merdivenin I Hızlı adımlarla yanıma geldi. Beni, sağlıklı ve f üzülmüştü. En azmdan, burnumu koparmaya çalışan üç ha# bekliyordu karşısında, o ismini bağırma biçimim düşünülürse. Kutuyu uzattım. Aldı. “Arkanı dön. Kutuya aç. İçinde bir kutuda ha var Onu da aç ve içinde ilk dokunduğun şeyi bana ver. Ve bo şalttıktan sonra kutuların ikisini de, benim göremeyeceğim şsi de yok tt f dedim. Ardı ardına gelen, fazla sayıda komut içerip du cümlem. “Neyse, o başlasın, unuttuğu zaman ben hatırlatır© dedim içimden. Ama unutmadı hiçbir emri. Sol omzunun üstünden uzattığı kâğıdı aldım. Bu, Kinyas’m el yasat dı Okuduğum ilk üç kelimede, elimde tuttuğum sayfanın. W
konan yüzlerce sayfaya, üzerlerinde neler yazdığını ■emeyecek kadar uzaktım. Noah kutulan atmak için mutfağa d$» yöneldiğinde, elimdeki kâğıda bakmamaya çalışarak kol-taklardan birine çöktüm. Çöktüm, diyorum çünkü tansiyonumun I düştüğünü hissetmiştim. Kinyas’ın bana her şeyi yollamasını bek-I lerdim. 0 kutunun içinden kendisinin çıkmasını bile beklerdim I de, yazdıklarım bana yollayacağını asla tahmin etmezdim. Eğer I bir daha kalemi alıp yazmayacaksa sonuna gelmiş demekti, bir I şeylerin. Ama neyin sonuna? Belki de, geceler boyu hakkında konuştuğumuz zihinsel ölümü gerçekleştirmişti. Belki de Kinyas, benim yapabilmek için bu kadar çaba harcadığım işi başarmıştı.
Ve bütün yazdıklarım bana yollayarak, kendisi gibi öldürebilmem için zihnimi, bana ipuçları vermeye çalışmıştı. Belkiler, bando eşliğinde zihnimde resmî geçit düzenliyordu. Anlayamıyordum hareketinin nedenini. Hele yazılanların tek bir kelimesini bile okumak istemiyordum, içine girdiğim otobanda çıkış tabelası görmek istemiyordum. Nerede olduğunu, bunca zaman ne yaptığım ve şimdi ne hale geldiğini öğrenmek, sadece, zihnimi canlı tutmaya yarardı. Ve bu, ihtiyacım olan son şeydi. Ben, yazdıklarımı hiç-bf yere yollamayı düşünmemiştim, ikinci kattaki duvarın içine yerleştirilen kasaya, ev yıkılana dek orada kalmaları için konulmalarını isteyecektim Anita’dan. Üçüncü kattaki siyah ipek çarşafın üzerine yattıktan bir hafta sonra... Ama, yazılanları yollama çıkmıştı ? Neden insanlar yazdıklarını başkalarının okumasuıı istiyordu ? Neden yazdıklarım defalarca okuyup yjtit&İmfii daha iyi keşfetmeye çalışmak yerine başkalarının replika telefonlar rm&terMi keşfetmelerini tercih ediyorlardı? Neden Kinyas dü-inemi istemişti?
/ JM,S ve kasanın yerleştirilmeğimin tamamlandığı-
iinm uzun zamandır kesilmiş olduğunu eslerimden yumak yapıp kedi gibi oy-
lak döndü* Gerçekten de ağlıyordum. Ağlamıştım W
dim ! Belki de, en sonunda zihinsel Ölümün yar ona ulaşabileceğimi anlamıştım. Hayatımda ilk defa, ^ ,?%v ğim bir şey çıkmıştı! Varlığına sadece benim inandığa ğurıı boyunca hayal ettiklerimin hiçbiri gerçek değildiTV' nim, gerçekten de ölümünü bulmuştu. İçindekilerin heZH tün bildiklerimi, beş duyumun algıladığı hayatı kâğıda dök^ ^ ğersiz yazılara dönüştürdüğüm gün zihnim sonuyla buh^
Tek yapmam gereken, son bildiklerimi de yazıya dökmeye^ etmekti... An ita yanıma oturmuş, gözyaşlanmı silerken Î sevmeyeceğini biliyorum. Anlayamadığım bir şekilde ken^ dürmeye çalıştığının, da farkındayım. Ve eve, bana harcadığı^! rayı ancak insan öldürerek kazanmış olduğunu da biliyor^ Ama sana yine de âşığım ! Ve bu, hiçbir zaman değişmeyen Ama bil ki, senin çatımın altında başka erkeklerle sevişeceği Çığlıklarımı duyacaksın. İçki içip sarhoş olacağım. Kahkaha^ mı duyacaksın. Ben senin gibi değilim. Ben insanım!* dedi.replika telefon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder