Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika telefon ve insan anisi

replika telefon ve insan anisi

replika telefon ve insan anisi Bir otel" dedim. “Büyük bir yatırım! Gerekli görüşmeleri ve öna-raştırmalan yapmak için buradayım. Bölge halkı için büyük bir fırsat“
Fazla üstelemediler. Sıcaktı çünkü. Çok sıcak. Gelecek sefere, birkaç bin CFA Frangı alırlardı nasıl olsa, makbuz karşılığında, "amam, geçebilirsiniz!” dediler...
Tabii İrilmiyorlardı sayısını unuttuğum kadar insanın hayatını flufevettiğimi. replika telefon Bilmiyorlardı annemi, babamı kahrettiğimi. Bunlar '•'f/firferdf: suç olmalı! Bir yerlerde insanları hapse atıyor olma* a» başkalarını öldüresiye üzdükleri, derin mutsuzluklara ittik-ut Belki cinayetlerin değil ama intiharların azmettiricileri vAüstarı için cezalandırılması gerekir bililerinin. Ama daha keş-bunu yapmış olanları saptayacak bir makine, benzemediği için kötülük, bıraktılar beni de. dacnuyt, f«ii ısınımın Kayra ve beni hayatta tutanın ölüm oldu-
terlerinin kokusundan gözün gözü görmediği antr#»
«undan geçip yine canı olan kapısını vurmadan gitT^ % nin ofis diye nitelendirdiği yere.
Kısa bir nezaket girişinden sonra Femand, kendisi I
almaya geldiğimi sanmış olacak ki daha ben sormadan ?S ne kadar kötü gittiğini, artık kimsenin eskisi gibi bahis ğmı, başının İngilizlerle dertte olduğunu anlattı... Benh*J^ nuya girmek için sözünü keserek başladım konuşmaya. 4 “Femand, sen tanıdığun en büyük dolandıncılardan birisin»
Bunun bir iltifat olup olmadığını anlayabilmek için gö^ kısarak düşünmeye başladı. Devam ettim.
“Ve ben de birçok insanı tanıyorum. Tek yapmamız gerek büyük bir vurgun için sahip olduklarımızı birleştirmek. Sana^ paradan bahsediyorum!”
Artık konu ilgisini çekmeye başlamıştı. Ama yine de, durup di* rurken ortaya çıkıp bu teklifi yapmamın nedenini düşünüyordu I Rahatlatmalıydım herkesi kendi gibi sahtekâr sanan paranoya#. I “Artık ufak işler yapıp bir orada, bir burada yaşamak istemiyorum. Son büyük bir para ve elveda!”
Gevşemişti biraz, gözlerini kısmaktan vazgeçti.
“Samuel Püıou isminde bir adam var. Ve sen, onu tanıyorsun Eminim, bu aralar yine tonlarca silah satıyordur her yere. Bizim yapmamız gerekense, birkaç bin silahla dolu turlardan üç beş ta* nesini çalıp kendi hesabımıza satmak.”
Ve Femand kalitesiz purolarından birini yakıp konuşmayalı ladı. replika samsung s8 edge Aslında bana kızgındı. Daha doğrusu Kinyas'a. Çünkü biliyordum ki, Iiberyalıiarla yapılmış uyuşturucu işini Femand ayar-itmişti. Ve hiç değilse belli bir komisyon alması gerekirdi. Ahû yine de söylediklerim ilgisini çekmiş olmalı ki, yutkunup oyunt şok, büyük gövdesine ve kafasına yakışmayan sesiyle konuştu "'ramam, Bir an için Pinou’mın mallarını çalıp sattığımızıdüşi İH& Sence harcadığın kaçıncı dolarda boynunu replika s8 edge kırmaya getf iptai füerim, i İd saat içinde bulur bizi
d ellerimde herhangi bir tedirginlik arıyordu Belki de Pinou yollamıştı beni. Belki de bir tuzaktı ! Emin olmalıydı.
ıtVe dolayısıyla benim Pinou’ya karşı böyle bir işe girmem kesinlikle doğru olmaz. Fazlasıyla adamı var. Ve her yerdeler” diyerek devam etti.
Femand kesinlikle haklıydı. Samuel Pinou, Amidou’nun karşılaşmak istemediği büyük patronlardan bir tanesiydi “Biliyorum Femand. Hepsini biliyorum. Ama salonunda çevirdiğin çocukça oyunlardan ne kadar kazandığım da biliyorum. Yaşlanıyorsun, sevdiğin bir kann var.”
Karısıyla üç gece durmadan sevişmiştim.
“Ve bu iğrenç yerde daha fazla kalamazsın. Cesur ol ! Eğer her noktayı planlarsak, Pinou bizi yakalayamadan dünyanın öbür ucunda oluruz. Şimdilik, seni düşünmen için bırakıyorum. Est-helle’e anlat. Ve göreceksin, o da bütün riskine rağmen böyle bir iş yapmanın zamanının geldiğini söyleyecektir. Yann yine geleceğim ve konuşacağız.”
Her dolandırıcı gibi sırlarım anlattığı biri vardı, rahatlamak için. 0 da, su kadar güzel olan kansı Esthelle’di. Gördüğüm en açgözlü kadın. Kimse evlenmemişti onunla bu huyu bilindiği için. Ama Femand’m gözlerini kör etmişti muhteşem kalçası.
“Peki, düşüneceğim” lafım da duyduktan sonra çıktım salondan. Üzerime zavallı oğlanların, içlerinden birçoğunun başlarına alacakları darbeler yüzünden beyin travması geçireceğim bildiğim hileli maç boksörlerinin ter kokuları sinmişti.
Hôtel Boulevard’a yerleştiğimde güneş hâlâ var olduğunu ha-ifiaüyordu, ithalatçısının dolar milyarderi olduğu vantilatörü yş yatağa uzandım, önemli olan Femand’m kabul etmesiydi. sjMyu tanımasından yararlanarak, kaçak silahların nereden şerife m m zaman gittiklerini öğrenecektik. Üçüncü Dünya ül~ mm<km geçen kaçak silah güzergâhı bizim gibi iki kişiyi Sfes zengm edebilecek boyuttaydı. Tek yapmamız gereken, ifoğ-^ mmte yeıdı^ olmaktı. Silahlan satmak ise kullanılmış kolay olacaktı, beyaz adanun bütün pis iş-mrmk hayafek geçirmek için seçtiği kıtada...
Femand, kendine part-time kum torbalan ayarlan^ rafındaki tribünün ilk sırasına gidip oturdu. SaJonu avd^* I hz floresanlar, Femand’ı durduğum mesafeden balo|^*\ I sinlikle kış uykusuna hazırlanan bir boz ayıya benzetmişte b I yanına gidip oturdum. YakıJan sigaraların dumaıu ışığa j. I
“Burada bizi kimse duyamaz. Bu benim için çok öneren idi bana değil ama EstheJJe’e bir zarar gelmesinden korku ^ I Teklifini çok düşündüm. Gittiğinden beri düşünüyorum. I
düşündüm. Bu salonu... Artık boks işini yapmaktan v0r^:
Kayra. Hem de, tahmin edemeyeceğin kadar çok. Yumruk ^ ri. Kaburgası kınlan çocukların annelerinin ağlamalan. Bahisçi rin bağırışları. Hepsinden bıktım. Ve eğer mükemmel bir plany^. I
parsak, soygunu halledebileceğimize karar verdim... Evet,İL I biliriz! Pinou’nun silahlarını çalıp satabiliriz. Ve bunu o kadaru$. talıkla yaparız ki değil Pinou, Yüce İsa bile bulamaz bizi!”
Bunları söylerken gittikçe heyecanlandığını hissediyordum,
Kendi kendini ikna etmişti. Belki de Esthelle eline alacağı tomar I la parayı düşünerek, Femand’ı terk etmekle tehdit etmişti. Nedeni ne olursa olsun, teklifimi kabul etmiş ve benden gelecek yanıtı bekliyordu. Birkaç gün önce kazıttığı belli olan kafasında biri ken ter damlaları sabırsızlandığım söylüyordu hep bir ağızdan “Çok sevindim Femand” diye söze girdim. “ Doğru bir karar verdin. Şimdi elimizde neler var, bir bakalım! Senin Pinou’ya ulaşma imkânın var. Bende de, ikimize ve belki şu amatör boksörlerinden ayarlayabileceğin birkaç adama gereken silahlar var. Tek sorun}Pv nou'daıı malların sevkıyat şeklini öğrenmek. Tarihini, yerini Sal rnak içiriş?; ben Laberyalıian düşünüyorum. Ne dersin?”
Evet, artu dönüşü yoktu. Kesinlikle ilende çok yankı uyaı\& racak bir işe giriyorduk. Biliyorduk ki böyiesine bir vurgunu p çekiştirdikten sonra ikimizin de kıtada kalması neredeysek kansız hale gelecekt i Aslında Femand, her zamanki gibi her duşunmüşUJ. Gerçek bir dolandırıcı olduğunu IfMktcmm sakinleşmiş ve emin bir şekilde konuşmayab# MNHğaipMt cebinden çektiği kotu puroyu yakarke
jü bir gemiyle ilgileniyor. Yarın onu görmeye gidebilirim. Şimdiye replika samsung s7 edge kadar hiçbir hatamı görmediği için beni kabul edecektir.” Gerçekten de Femand her şeyi düşünmüştü. Belki de bu öğlen kendisine ilk defa konuyu açtığım anda kabul etmişti işi. Ama planı yapmak için zamana ihtiyacı vardı. Hepsi bu. Devam etti konuşmaya, o duymayı sevdiğim Güney Fransa aksanıyla “Gelecek hafta, Rus yapımı silahların Afganistan ve İran yoluyla Somali’ye geleceğini biliyorum. Ve tırlara yükleme yapıldıktan sonrada karayoluyla Kenya’dan başlayarak, bütün Orta Afrika’yı geçecekler. Biz devreye Gana’da gireceğiz. Pinou’nun batıdaki gücü doğuya göre çok düşük. Mallarının yolda başına bir şey gelmemesi için birileriyle işbirliği yapması gerekecek. Ve silahların korunmasını ben üstleneceğim. Paraya ihtiyacım olduğunu, adamlarımla hizmetinde olduğumu anlatacağım. Önemli olan Pi-nou’yu ikna etmek. Vereceği birkaç bin dolara ihtiyacım olduğuna inandırmak. Ve normalde Sierra Leone’den dağıtımı yapılması gereken silahlar asla Fildişi Kıyısı’ndan çıkmayacaklar çünkü daha Bouak^’ye gelmeden bütün şoförleri ve korumalarını öldüreceğiz... Gana sınırından Freetown’a iki günlük yol var. Yani iki gün kadar bir zamanımız olacak, Pinou malın teslim edilmediğini Öğrenene kadar, silahlan bulamayacağı bir yere götürmek için. Ve o bizi Fildişi Kıyısı’nda ararken biz burnunun dibinde, yani Liberya’da olacağız. Ve dediğin gibi, silahlan işgal ordusuna satacağız işte bu kadar!”
Bu kadar kısa sürede böylesine çok bilgi toplayabilmiş olması-’ m gerçektim şaşırmıştım. Ve birlikte çalışacağım kişi konusunda âfm bir tercih yaptığım için kendimi kutladım. Yalnız en büyük mm, Fmou’yu kandırmak, replika samsung s7 edge ilahların çeşidini, adedini öğrenip bir Ifi dilce Lifoeryahlarta pazarlığa girişmekti. Tabiî aklımdan geçen-M Utfrrmn edebilecek kadar Afrika’da yaşamış biri olarak devam Ufa kakışmasına, sonmuş purosunu tekrar ateşledikten sonra 'ima sabah Pinou’ya gidiyorum. Konuşuyoruz. Bütün bilgile-f geliyorum Buradan on adam seçiyorum. Sen kendilerini aklan kadar basit tabancalar buluyorsun. Çünkü
Cspucdno'mıı İçerken otelin bahçesinde, havaaî bir servis minibüsü gördüm. Otelin kapısının önünde den Ürkek adımlarla yaşlı bir beyaz çift indi. Yanlış sam, Portekizce konuluyorlardı. İster istemez güldü^S büyük ihtimalle otelin odalarının deniz manzaralı olciugUt^\ içmişlerdi. Ama en yakın tuzlu su dört yüz kilometre Iıyordu. Kadın ağlamak üzereyken, adam da kalp krizinig ^ meye çalışarak bağıra çağıra girdiler kapısından otelin. Ve tam altığını kahkahayı tamamlıyordum kİ, aklıma içeri gj^ yaz yaşlıya çok benzeyen ve işime yarayacak başka birbej^ di. Albert! Yaşlı dostum, Belçika Dışişleri Bakanlığım ^ kaynağı Albert. Evet. Bana gereken adam oydu. Değil silaj^ vers’i ya da bütün Flaman bölgesini satabilecek bir adam, siyondan elçiliği aradım, öğleden sonraları çalıştığı için lj| evinde sineklerle boğuşuyor olmalıydı. Evinin numarasını vej|
ler, akrabası olduğumu söyleyince...
Günde bir buçuk paketini devirdiği filtresiz Gitanes^lardm ötürü, daha çok yağlanması gereken bir kapı gıcırtısına benzeyen sesiyle “Kiminle görüşüyorum ?” diyerek açtı telefonu.
“Ben Kayra Ucunda beş bin dolar olan bir iş var. Yarmıuk. ro’da. Hdtel Boulevard’dayııft. Telefonda anlatamam. Buraya g, |
konuşalım” dedim.
Biraz durdu. Zorlukla aldığı nefesleri saydım. Ciğerlerine £ den yol nikotin ve alkolden öylesine tıkanmıştı ki oksijen baloncukları kazma kürek yardımıyla yol açıyorlardı kendilerine. % köpek hırıltılarına benzeyen, telefonun Öbür ucundan geleni burum seziydi. Kazma kürek gürültüsü.
“Tamam, gelmeye çalışırım.”
Telefonu kapatıp tekrar bahçeye oturmaya gittim. Kantin^® hayli serindi sıcağa rağmen... Albert’i neden bir m\wMhye ayırmadıklarını düşündüm. Belki de özellikle geri# «çorlardı Belçika kendini her türlü mikroptan korumaya#
time date gelmesin diye. Belki de ımütmuşteât®« SWjpikal <;oluit ortasında Bilmiyorum. Emin olduğum tek fiilili) jfira hidle<tebik*ceğiydi. Ufaki^rde Alhert’te#
„1) biri yoktu. Aslında son kokain işi onun çapını fazlasıyla rtiisü anıa yreplika iphone 7 plus ine de bir şeklide, verilen her görevi yerine getirebiliyordu.
Bir capuccino daha söyledim yan çıplak garsona. Sıcağın altın-
^ bu İtalyan kahvesini içmemin tek bir anlamı vardı. O da otelin soğutucularının çalışmaması. Sıcak bir portakal suyu içeceği-jne zaten sıcak servis yapılması gereken bir sıvı içmek daha mantıklı gelmişti. Ama beynime makul gelen, ter bezlerime akıl kân gözükmüyordu. Sınlsıklam olmuştu bütün vücudum...
Oteldeki yan berber, yarı kasaba saçlarımı omuzlarımın hizasında kesmesi gerektiğini, bıyıklanma dokunmamasını yavaşça anlatıyordum ki içeri bir komi girdi. Bir beyefendinin beni bahçede beklediğini söyledi. Yinrıi dakikada saçlarımı zor da olsa istediğim biçimde kestirip beyefendi olamayacak kadar ayyaş olan Albert’in yanma gittim, içkisi sıcak olduğu için, buz olmadığı için ve hâlâ ölmediği için çıplak garsona bağırmakla meşguldü. Bir iskemle çekip oturdum. Gerçekten sinirlenmiş olmalıydı. Hiç nazikçe bir giriş yapmadı.
“Ne var? Ne istiyorsun ? Umarım bu sıcakta boşuna dört saat araba kullanmamışımdır i”
“Öncelikle hoş geldin. Ve hayır, boşuna gelmedin. Sana 5 000 dolar vereceğim. Sen de bana on tane tabanca getireceksin. Bu kadar Başka bir şey istemiyorum senden. Tabiî unutmadan, bir de çeneni tutup kimse
Bu sabah, Gana ya gidip Pinou’yu buldum. SAUonAYAe.«, î nı görünce şaşırdı tabiî. Aynı sana anlattığım gibi berdar olduğumu, paraya ihtiyacım olduğu için malın Vona«^ nı Fildişi Kıyısı’nda garantileyebileceğim söyledim. Öı«»^ | şüphelendi. Özellikle, böylesine büyük bir işten haberim oIkü®. na sinirlendi. Nereden öğrendiğimi bilmek istedi Vebumet^ işime replika 7 plus yaradı, çünkü Fildişi Kıyısı’uda herkesin yapaca©. \ş\\cv | nuştuğunu dolayısıyla silahlarm güvenli bir şekilde Sierra W one’ye varabilmesi için mutlaka korunmaları gerekh@ıvi aö^
dim. Aslmda kendi adamlarına gördürmek istiyordu işi, 1
kûmetle arası açıldığı için Fildişi Kıyısı’na bizzat girmek vstasss* 1 yordu. Biraz daha ısrar edince beklemediğim bir ko\ay\MakM etti. Ve tahmin et, ne oldu ! Bana bu hizmetim karşılığınday bin Fransız Frangı vereceğini söyledi. O an, neredeyse Pvsvovım boynuna sarılıp yanaklarından öpecektim. Malını çalmamiçvm tüne para veriyordu geri zekâlı. Tabii yetmiş binin VaışûiŞBfo bütün asker ve polis kontrollerinden geçecekti silahlar Xax\ite di hiçbir işe karışmayacak ve bütün yolculuğu organize tüm Um, anlaşmaya göre. El sıkıştık... Detaylar ise şöyle, aynvotvi dünde altı tır girecek Gana’dan. Sınırı da biz halledeceğiz.. Ks yetmiş bin frangı smırdakilere dağıtmam gerekecek..."
İşte bu noktada Kemandın, yine farkında olmasa da, ö netlik hastalığı devreye girmişti. Emindim sınır geç nou nurt tıaüettiğıne. Ama parayı sadece kendine aimak 4m, bir «aniye içinde böylesine bir yal
-Fildişi Kıyısı’ndan Freetovvn’a kadar, arılaşmamıza göre ilgilenmem gerekiyor torlarla. Dolayısıyla konuştuğumuz gibi iki günümüz var, mallar sınırdan girdikten sonra satıp yok olmamız için, yalnız tek bir sorun var! O da, Pinou tırlann içinde ne olduğunu öğ-mnmemi kesinlikle istemedi. Ve benim için malın ne olduğunu bilmemenin daha iyi olacağını söyledi. Malın ne olduğunu söylememesi Uberyalılarla pazarlık süremizi kısaltsa da, iyi bir haber çünkü eğer boktan kalaşnikoflarla dolu olsaydı o turlar, kesinlikle sak-lamazdı benden. Belki de füze rampaları vardır. Kim bilir?”
Evet, artık sadece beklemek kalıyordu geriye. Beş gün vardı önümüzde. Ve sonra hayatımızın oyununu sahneye koyacaktık. Ne birkaç kilo toz satmaya, ne de Meksika’da yaptığımız gibi aptal bir Amerikalıyı baltayla kesmeye benziyordu. Kinyas’m boğuştuğu Libeıyalılardan bile tehlikeliydi Samuel Pinou. İsviçreli Yahudi. Orta Afrika'nın Al Capone’u...
Beklemeye başladık biz de o büyük günü. Esthelle, beni evlerine yemeğe çağırdı birkaç kez. Ama reddettim davetini. Kadınlarla ilgilenmiyordum. Tek istediğim, bir an önce ayın on dördünün gelmesiydi... Odamdan çok az çıktım. Albert'in getirdiği tabancaları, Femand’ın adamlarına dağıtıp nasıl kullanacaklarını öğrettim... Vantilatörün rüzgârında yatakta uzandım genelde. Ve dört gun geçti. Dört gün daha yaklaştım zihnimin ölümüne. Bir karar vermemiştim, parayı alınca gideceğim yer hakkında Ama m mmtfMm, Liberya'dan bir tekne kiralayıp kıyıyı takip ederek meye çıkmaktı. Tek ihtiyacım bir ev ve içinde bana bakacak in-mtarik Bulması zor olmamalı, diye düşündüm, Hotel Boule-mtğtft odamda son kez uyumak üzere ışığı kapatırken. Yann Oidûrdu
Sonuçta arabalara bindik Ve üç kalabalık konvoyun, gourou'ya doğru yol almaya başladı. Gerçekten debaşi^N 1er gelebileceğini hiç kestiremeyen yanımdaki ve arkarn^ * köylü çocuk ağızlarını açmadan dışarıyı seyrediyorlardı sadece hayatlarını biraz daha parayla süslemek istemişler^ le bir hayat yaşıyorlardı ki, çok az miktarda bir para bile her lerini değiştirebilirdi. Bunun için boksu tercih etmişlerdi. K,r)^ burunlarm, açılan kaşların, kapanan gözlerin hiçbir önemi y0^ maç sonrası Femand’ın avuçlanna sıkıştırdığı birkaç yüz aldıkları bisikletlerin yanında... Hepsi de uzakları seyrediyordu ki ben radyoyu açana kadar. Ve birden lacivert arabayı Alpha Blondy’nin sesi doldurdu. Fildişi Kıyısı futbol millî takımı için yazdığı “Allez les Eléphants !" şarkısını söylüyordu. Ve aralarında ki en büyüğünün on sekiz yaşında olduğu üç çocuk, bir refleks olarak önce kısık sonra da gittikçe yükselen bir sesle eşlik etmeye başladılar replika iphone 7 şarkıya.
Palmiye tarlalarının arasında ilerlerken, güneş yükselmeye başlamış ve ensemizi kendisine mesken tutmuştu. Ve üç silahlı
köylü çocuğu ile ben, Orta Afrika’nın en büyük gangsterlerinden birini soymaya değil de, pikniğe gidiyormuşuz gibi şarkılar söylüyorduk. İnsanın en zor, en acılı anında bile gülebilmesinin, birkaç kelime de olsa şarkı mırıldanmasının mümkün olması o kadar ga rip ki..
Abengourou'ya on kilometre kala plana uygun olarak, önümdeki Volvo durdu. Ve ben de arka koltuktaki çocuklardan birini indirdirrı. Dört kişilik grup yaşlı Volvo ’yla yolun dışma çıkıp palmiyelerin arasında kayboldu. Motorlar çalıştı. Devam ettik. Başı mır# ağrısı hayli hafiflemişti ama tamamen geçmemişti. Ve belki de, zihnim ölene kadar geçmeyecekti...
Mmfigmırou sınırdan üç kilometre uzaklıktaydı. Kasabanın sa-kinleri alışık oldukları araba konvoylarına benzer bir tanesi daha ■; geçtiği iffa üğikmımmışlerdi bizimle. Burası, Gana’dan kaçak so tür imim Balı Afrika sahillerine dağıtılmak üzere, için-dm geçınkitgı küçük hır kasabaydı. Burada yaşayanlar gözleri* HHHmilyon dolarlık rnall^gMkılu fırları prhpi
dokunamıyorlar di. Yukarıdan bakıldığında, sefalet bataklığı-içinden geçen altın bir kordondu, üzerinden geçtiğimiz yol.
11 gjnira geldiğimizde her zamanki gibi, yolun kenarında bambudan inşa edilmiş karakolun gölgesinde oturan askerleri gördük, pernand'ın kamyoneti karakolun yanında durdu. Biz de arkasında. Çocuklar arabalarda beklerken Femand ve ben askerlerin yanına gittik. Ufak bir selamlaşmadan sonra san bir zarf dört askerin en rütbelisine uzatıldı. Bunun içindeki miktann yetmiş bin Fransız Frangı olmadığı açıktı. Sadece önceden Pinou tarafından ayarlanmış bir işte jest yapıyorduk askerlere. Tabiî aynı zamanda Femand'ın o yetmiş bin frank için söylediği yalanı doğru gösterme çabalarından biriydi. Dört askere de kötü purolarından ikram, ettikten sonra bir tane de kendi yaktı. Bana uzattığında, “Kullanmıyorum. Bıraktım tütünü” deyince, sanki annesine küfretmişim gibi şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı. Anlayamamıştı böyle stresli bir zamanda verebilmiş olduğum kararı. Ve şaşkınlığının bir bölümü de, tütünü bırakmaya karar verecek kadar uzun, sağlıklı yaşamayı düşünüyor obuamdan kaynaklanıyordu. Demek ki, önümüzdeki iki gün içinde ölmeye niyetim yoktu! Dolayısıyla bir şeylere güveniyor olmalıydım. Yani Femand’ı her an safdışı bırakabilirdim. Dazlak şişko bütün bunları kafasından geçirirken yolun Gana tarafında, ufukla birleşen noktasında toprak havalanmaya başladı Toz bulutu büyüyerek yaklaşıyordu bize doğru...
Eğer Fildişi Kıyısı isimli ülkede a’ darın, kaçakçıların, safari -iişmzalorlerimn yaşamalarına izin verdikleri birkaç fil kalmış-m w yaklaşan mekanik mamutları görünce kendilerine çok ya-<» Mftedecekierdi. Yer sarsıldı. Otuz sekiz tonluk altı tır göğü 4ğf0>sülküleriyle içinde bulunduğumuz ülke ile komşusunu m*-metal çubuğun önüne kadar gelip durdular. Bir ye -bu silerden öt uru bir hayvan sürüsünün korkup ko-yon değişiııdıgirıi hissedebiliyordum... ta öndeki Urdan jt# adan» atladı yola. Yanımıza hızlı adımlar-«iı«uzı sıktı im seferinde kafasını eğerek verdiği selamı
‘Evet, bizim işimiz bu kantarım siz de bir
Feoıand’a dönüp, | K&düf mmmmm geçiyor
nin namludan, kendi «’tmlmda ılönereiTf"'” Yan»ilk ben biliyordum. Hiç acele etmeden vüh.'!!.*yaraft an,""1 Önümdeki yardımcıyla aramda yirmi metro * Un vardı, ikinci fırı geçtim. En öndekiler Volvo’y^dlha' ** S» mazlardı. Başımın arkası zonklamaya başladı. ^
bir kasa kadar sert ve soğuktu. Bir an önce bitsin istedim^ sın ve bitsin! replika iphone 7 Ve çektim silahı, fazla kaldırmadan, iki kürek w ğinin arasına saldım mermiyi. Adamın yere tamamen yapış^J na birkaç saniye kala sanki havaî fişekleri atılıyonnuş gibi bırt rini kovalayan patlamalar duyuldu. Ben, ikinci ile üçüncü tır& sına saklanmıştım ateş ettikten sonra Başımı ikinci tınn ön^ mına çevirdiğini anda kırmızı bir leke oluştu baktığım yerde a föriin beyninin infilak ettiği anda kafamı çevirmiş olmalıydı Öncesini ya da sonrasını kaldırabilirdim ama aynı anda olması I*, raz midemi bulandırmıştı. Cama içeriden çürük bir domates atılmış gibiydi. Silah sesleri devam etti ve kesildi. Tırlann motorlar, hâlâ çalışıyordu. Saklandığım yerden çıkıp yolun kenarına, ondan da ileriye doğru yürüdüm.
Tırlann solundan gittiğim için ortaklıkta yatan ceset görerak yordum. Vahşi katliam sağ tarafta yaşanmıştı. Parayı simgeleyen ve binlerinin kendilerini gelip almasını bekleyen tırlann egzozla-nndan çıkan dumanlar gökyüzünü griye boyamıştı...
Femand’ı ağzındaki puroyu yakmaya çalışırken buldum. Bern görünce, “Tamam! Hepsi öldü” dedi. O da benim kadar umursa mıyordu insan hayatını. O da benim kadar vicdansızdı. Tabiî o, uzun uğraşlardan sonra kaybetmişti insanlığını ama ben zaten o tarafını eksik doğmuştum...
Tırtar yolun kenarına çekildi. Boksör çocukların dev makine kri kullanaijiljyr r olmalarına hayran kalmıştım. Cehaletin yaptı-rmmymağt iş yoktur, diye düşündüm. Koklayarak buluyorlardı vMeg kolunu ne tarafa ittireceklerini. İki adamımızla beraber or fğğş. oı# dört olu yardı O iki çocuk da karşılarmdakilefleaym# ^mimi işlerini yapmışlardı. Ama bitirdikten s0 gerektiği ayrıntısını unutmuş olmalılardı, p
^ çukur kazıldı yolun iki yüz metre uzağında, Femand’ın karo
findeki küreklerle. Ve ne bir dua, ne bir işaret. Gömüldü on 'dört adam sanki hiç doğmamışlar gibi.
n0uake girişine yakın, tırlar boksörlere emanet edilerek, gizlendi palmiyelerin arasına Ve telefon trafiği başladı. Dört adamın jfgsında. Birbirine zerre kadar benzemeyen Afrika’daki dört yabancı arasında. Tırlann yükü Femand’ın beklediği gibi fantastik silahlardan oluşmuyordu. Her birinde onluk sandıklara konulmuş bin M-16 vardı. Toplam altı bin M-16. Ve tabiî ki merak ettiğimiz ama yanıtını ancak birkaç gizli servisin toplanıp bulabileceği sora, Amerikan silahlarının Rusya’dan buralara kadar nasıl geldiğiydi? İşin bu kısmını sadece merak etmekle kaldık... Dört adamın konuşması yani Femand’ın General lsac’la, benim Feri do-unla pazarlığım bir süre sonra iki adamın konuşmasına dönüştü. Feridoun, Isac’tan daha çok imkâna sahip olduğu için bir M-16’yı 750 dolara alarak, toplam 4 200 Q00 dolar ödemeyi kabul etti. Ayrıca eski bir silah kaçakçılığı geleneği olarak, miktar yuvarlak hesaba çevrildi. Dört buçuk milyona. Üç yüz bin dolar, dökülen kan yeterlerin karşılığıydı...
Feridoun'la çalışmak çok sağlıklı bir karardı. Lübnanlı bütün batı sahilinde at koşturabiliyordu. Tanımadığı devlet bakanı, kral yoktu. Sınır geçişlerini birkaç saatte ayarladığını müjdeledi bize, fırlarla yolculuk devam etti. Yedi yüz elli kilometreye yakın bir mesafe on küsur saatte alındı... Feridoun’un adamları torlan, Sierra Leone'ye girdikten sonra teslim aldılar. Ve geriye üç araba kaldı Fcrnand boksörlerin her birine 1 000 dolar vererek ülkelerine fen yolladı, Artık sadece ikimiz kalmıştık. Pinou’nun silahlarının bapoa gelenleri öğrenmesine yirmi beş saat vardı...
replika iphone 7

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder