Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika telefonlar ve modern islam34

replika telefonlar ve modern islam34 

 replika telefonlarsizlere herzamn oldugu gibi yine bugün güzel bilgileri yazan replika telefonlar dediki ne dikkat çeken Keddie (1959) de modern Asya düşünce tarihinin 5, perspektiften mukayeseli olarak incelenmesini önerir.OsmanlI’da mısiJJeme \>rens\h\, geleneksel olarak Batı’dan askeri tej( nolojik yenilikleri “bid'at-ı basene” olarak ödünç almayı meşrulaştırmaya yaramıştı. Ancak Batı’nın giderek artan gücü karşısında mIsjJIemekor\\x-su Batılı yenililderin içeriği de zorunlu olarak genişleyecekti. Reform baskısının ziiA'eye çıktığı II. Mahmud dönemi Osmanlı seçkinleri, açık veya örtük olarak misilleme yapılacak “Batı'nm silahlarri’nı, Batı’ya güç veren tüm kurum ve ilkeler olarak düşünmeye başladı. Örneğin Ahmet Cevdet. Osmanlı diplomatlarının Napoleon Fransası diplomatik taktiklerini taklidini, nnıkabele-i bil-misil olarak değerlendiriyordu (Neumann 1999; 141). Sonuçta Batı'ya karşı

misillemenin çapı genişleyerek, tüfekten anayasaya ve hürriyet fikrine olduğu gibi, Batılı teknolojiden sosyo-politik kurumlara ve oradan fikirlere uzanacaktı. Bu akültürasyon durumunda ise kritik bir paradigma ayrışmasının ortaya çıkması mukadderdi.
“Kültür edinimi” anlamında akültürasyon, sosyolojide, sosyal değişme sürecinin replika telefonlar önemli bir dinamiği olarak farklı kültürlerin temas ve etkileşimini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bu, farklı kültürel kalıplara sahip grupların birinci elden, sürekli bir ilişkiye geçmeleriyle ortaya çıkan, her birinin orijinal kültür kalıplarındaki temel değişimleri ifade etmektedir. Tarih boyunca savaşlar, göç, ticaret, turizm gibi çeşitli yollarla gerçekleşen kültürel yayılım ve etkileşimin dinamikleri ve derecesi hakkında uzmanlar, birtakım ölçütler geliştirmişlerdir (Moore 1963: 86). "Çevresel meydan-okuma” teorisiyle açıklanan, akültürasyon sürecinin en yaygın görüldüğü alan, aktarılması en kolay teknolojik-maddî kültürdür. Ancak esas açıklama zorluğu, sosyal organizasyon, hayat tarzlan, hukukî düsturlar ve hatta dinî inanç sistemleri gibi maddî olmayan kültürel sistemlerin intikalinde görülmektedir.
Belki de insanlık tarihinde emsali görülmemiş bir şekilde maddî ve manevî başarılarıyla Batı'yı bir bütün olarak model alma, ona karşı koymak için ona tam benzeme, yani fiilen Batılılaşma anlamına gelen modernleşme projesi, çağımızda akültürasyonun ana dinamiğini oluşturmaktadır. XIX. asırdan itibaren Batı’nm, aynı zamanda fiziksel gücü sayesinde kendi kültürünü İslam ve Doğu dünyasına taşıması, akültürasyonun “kül-
İSLAM'DA MODERNLEŞME 209
tür emperyali'zmi" olarak adlandırılan uç örneğini oluşturmuştur. Örneğin modern dönem Doğu-lslam dünyasına yabancı ideolojiler, temelde Batı ile kültürel temas sonucu gelmiştir. Ancak bu büyük kültürel karşılaşma ve etkilenme kaçınılmazdı. Çin, Osmanlı ve Rusya gibi ülkelerin hepsi zaten kozmopolitanizmi tarihî misyonları olarak almak suretiyle Batı ile rekabeti göze almışlardı; dolayısıyla bu rekabetin sonuçlarına da katlanmak, kaçınılmaz hesaplaşmayı göze almak zorundaydılar.
Doğulu büyük emperyal ülkelerin Batı’ya misillemesi, Batı’nın içsel ötekileştirmeye dayalı modernleşme mantığında başlayacaktı. Rönesans’tan itibaren Batı, önce kendi tarihini artzamanh kronopolitik ile ötekileştirerek değişmiş, bilahare geleneksel jeopolitiği dönüştüren oryantalizm ve eşzamanlı kronopolitik ile başka toplulukları ötekileştirerek kendi yaşadığı tarzda değişime zorlamaya başlamıştı. Aslında Batılı, Doğulu, gelişmiş hemen hemen her ülkenin potansiyel içsel ötekileri, modernleşme sürecinde tebellür etti. Örneğin modernleşen Avrupa’nın Doğusu, İtalya’nın Güneyi gibi, Çin, Japon, Osmanlı ve Rusya gibi imparatorluklar da modernleşme sürecini hızlandırmak için içsel ötekilerini yarattılar (Adamovsky 2005, Deringü 2003, Dickinson 2002, Herzog 2000, Hovvell 2005, Makdisi 2002, Schneider 1998, Schein 1997). Hep güçlü bir merkez oluşturmaya yönelen bu imparatorluklara özgü merkez/çevre tefavütünün modernleşme sürecinde keskinleşmesi, “evcil oryantalizm”! kolaylaştırdı. Bu ülkeler kendi içlerinde bir yandan oryantalistik bir jeopolitik, öte yandan aynı çağda yaşayan toplulukların ayrı kültürel seviyelerini korumasını reddeden bir kronopolitik öteküeştinneye gittiler. Nitekim İngilizce sekülerleşme veya Türkçe muasırlaşma veya çağdaşlaşma kavramları da, aslında kültürel anakronizmin reddini öngören kronopolitik zihniyeti yansıtmaktadır.
Örneğin Rusya oryantalistik Doğu/Batı ayırımını kendi ülkesinde Ku-zey/Güney’e çevirdi. XVIII. yüzyılın sonlarında ülkesinin sınırlarını Güney Ukrayna ve Kırım’a kadar genişleten II. Katerina zamanından itibaren replika telefonlar Ruslar, kendilerini ösmanh Türkleri ve Kırım Türklerinden daha medeni ve Avrupah olarak görmeye başlamışlardı (Dickinson 2002; 5). ösmanh ise kendine özgü, geleneksel Doğu/Batı ayırımını korudu. Rumeli olarak adlandırılan Balkanlar, ösmanh’nın belkemiğini oluştururken, yapısal şartlarından dolayı imparatorluğa entegre edilemeyen Arap topraklan çevre olarak kaldı. Bu ikilik, XIX. asırda iyice su yüzüne çıktı. Osmanlı reformcuları, bu evcil oryantalizme eşlik eden kronopolitikle
açık veya örtük olarak Arap topraklarını modernleştirilecek geri kajfr, bölge olarak gördüler (Makdisi 2002). Bu antropolojik, kronopolitik öt? kileştirme eyleminin dayandığı etnografık malzemeyi sağlayan ise Evliy,., Çelebî’ye kadar geri giden ve XIX. asırda yoğunlaşan İslam dünyası-iJi seyahatlerdi (Deringil 2003, Herzog 2000, Makdisi 2002).
XIX. asırda medenileştirici Batı’nın iki tür gelişine İslam dünyası iki tür karşılık verdi. Birincisi, 1798’te Napoleon’un Mısır seferiyle başlayan Batılı sömürgeciliğe, sıcak savaşa karşı 1830’larda Osmanlı ve Mısır'da politik modernleşme başlatıldı. İkincisi, “İslam ve Türklük ilerlemeye mânidir” sloganına dayalı İngiliz kültür savaşına karşı ise ı86o’larda Yeni OsmanlIlar, 1880’lerde Mısırlı modernistler tarafından İslam’ın yeniden yorumlanmasına yol açan bir entelektüel hesaplaşmaya girişildi. Bu sıcak ve soğuk savaş, Batı’nm Osmanh-İslam dünyasına yönelik “sert etki” yollan olarak görülebilirdi. Böylece Batı ile İslam dünyaları kaçınılmaz bir etkileşim içine girdi ve İslam dünyası, Avrupa’ya seyahat, eğitim, tercüme gibi akültürasyon yollarıyla Batı’nın “yumuşak etki”sine açıldı.
XIX. asırdan önce İslam dünyasında Batı’ya kültürel-yönelişli bir seyahat olgusundan bahsetmek zordu. Tek-tük yapılan seyahatler, daha çok resmî, diplomatik ve dolayısıyla belli bir çevreyle sınırlı nitelikteydi (Newman 2001). Osmanh’da da keza bu tür, erken modern dünyada Avrupa ile diplomatik ilişkilerin gelişmesine paralel olarak Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa Sefaretnamesi gibi, daha çok resmî saiklerle yapılan seyahatlerle sınırlıydı (Asiltürk 2000). Ancak XIX. asırdaki ölümcül karşılaşma, çok geçmeden Avrupa ülkelerini, Müslümanlar tarafından kültürel/entelektüel yönelişli seyahatlerin gözde hedefi haline getirdi.^®replika telefonlar yazdı ve sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder