Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika saat ve ahil tarihi

replika saat ve ahil tarihi

 Kanunun özü hakiminden da söyleyebiliriz ki. Ahiliğin geçmu cr. hmttâ binlerce yıldaki gelişmesi açısından Sakrat ve Eflâtun. <*r HranıdirMİ vardığımız en eski çıkış noktalan değildir. Çahşmamızda t aâam değineceğimiz gibi, hızım için Ahiliğin asıl köklen, adardan çok ^ha^ il çağlarda, hepimizin ve insanlığın en eski çocukluğundadn. Ahilıgtr rvma aaâhğı ve büyük insancıl bir sim haber verişi de. köklenam Tanh aeceaı1ı| •T ■asan ruhunun derinliklerinde olmasından ilen gelmektedir. |
Ahılığm. Sokrat ve Eflâtun ömresi araştırmalannın aynca yapılmatv ve  maçlarının onaya konması gerekir. Buna göre bu kitap, hmaamlenecek km ya® naamn btze daha yakın dönemine ait ikinci bolumu olacaktır. DAşâmm* iJf I maamıvoruz kı. birinci bolumun araştınlıp ortaya konması, çok daha J*rwT *4 takıcaktu \
 replika saat

Aâtirgan’dan beri büyüyerek geryekleştirilen Kopermkvan NlaanH nar kendi airuumızdan bir katkı tUan hu çalışma. kenJısma tamamlayıacak o ianacı holümü, onu geryekleştıresek araştırmac ıyı ya da amy/ımiA alan dtdam dairin ve saygı ile selimhvoeuz Ancak, thğer ıyk^l»iz se zamamtrw>..^ uam vtnrm, olanak bulursak, bu daha önceki doneme tlişlta çalışnM^ım}
renser'liğinı vc genel-gcçerlığini, 2(KK)’deki çalışma sırasında da sezmiştik. Ama, hu evrenselliğin, somut olarak, bizi nerelere kadar götüreceğini, henüz hiç değilse kesin olarak, bilmiyorduk. Bu konuda çalışmaya başlayınca, bir yandan özellikle Sümericr'i, bir yandan da, Orta Asya’yı, oradaki eski Türklen ve Dünya’nın hemen her yerindeki ilkelleri gördük. Bu kitapta bütün bu geçmişlen az ya da çok anma olanağını bulduk.
Kitabımızın temel bir ilkesi, yukarıda da andığımız ünlü; “Güneşin altında yeni bir şey yok" sözüdür, diyebiliriz. Bütün bunlara göre, kitaba ilkin, “Ahilik Tarihöncesi’nde Başlar” adını vermeyi düşündük. Sonra bu adı Fütüvvetna-rnelenn açıklamalannı da dikkate alarak; “Sonsuzdan Gelir, Semsuza Gider” alt başlığı ile de tamamladık. Fakat, konular çeşitlendikçe, eser, maddelcştıril-memış, bölümlerden oluşan bir çeşit Ansiklopedi halini alınca, bu bileşik adın da yeterli olmayacağını düşündük ve kitabın adının en başına: “Kırkambar” sözcüğünü ekledik. Eserin adı, işte böyle meydana geldi.
Böylece kitapla. Ahilik ile ilgili olarak, genel, en genel konulara değinmeyi de ihmal etmedik. Bu genel konular içinde ve en başta, bir alan temizliği yapmaya da önem verdik. Gerçekten, hemen bütün büyük Fütüvvetnamelerde ve örneğin, Tuhtat-Al-Va.saya’da ve Çobanoğlu Burga^’nin Fütüvvetname-sınde de önemle belirtildiği gibi, Fütüvvet: Yiğitlik ya da Ahilik: ne yazık ki, kendisinden başka hemen her şey ile doldurulmaya ve değerinden büyük ölçüde düşürülmeye pek açık olup, bunun sonucu ile de karşılaşmış bulunuyor.
Bu konudaki eleştiri ve arındırma görevimizi elimizden geldiğince yaptık. Ama ne yazık ki, bu işi, tamamladığımızı söyleyebilecek durumda değiliz. Çünkü bu, bilerek ya da bilmeyerek yapılan kirletme; herhalde şu anda bile sürüyor. Bunlann hepsini nasıl bilebilir, onlara nasıl yetişebilir ve olası sonuçlannı nasıl göze alabiliriz ki...
Şunu daha açık söyleyelim: Ahiliği, bozulmalara karşı savunmada, burada yazdıklarımızla biz; eserlerinden örnekler verdiğimiz klasik Fülüvvetname yazarlanndan, örneğin; Haıputlu Nakkaş tiyas oğlu Ahmet ve Çobanoğlu Burgazi denli ağır eleştiriler yapmış, gerçekleri onların söylediği kadar yakıcı bir biçimde söyleyebilmiş de değiliz. İtiraf edelim; Bunu şunun için de söylüyoruz ki; kimse, bizim söylediklerimiz karşı.sında, haksız ağır sözler karşısında kalmış gibi konuşmaya ve bilerek bilmeyerek kendilerini de, dinleyen ya da okuyanlan da yanıltmaya kalkmasın. Şunu da ekleyelim: Ne yazık ki; günumuz.de, bu konuda yanımızda yer aldıklarını söyleyebileceğimiz yazarlar, yok denecek kadar az. Yine de, “Hak al, hak ver" diyen Ahi Yol’unca olan tutumumuzun er geç anlaşılacağına inanıyoruz.
“Komimin ö/ıl bakımından da şunu söyleyebiliriz ki. Ahiliğin geçmiş yüz-lea’e, halta binlea-e yıldaki gelişmesi açısından Sokrat ve Eflâtun, (ve hatta HesKHİos) bizim vaalığımız en eski çıkış noktalan değildir. Çalışmamızda kısaca da olsa değineceğimiz gibi, bizim için Ahiliğin asıl kökleri, onlardan çok daha eski çağlarda, hepımı/ın ve insanlığın en eski çocukluğundadır. Ahiliğin, evrenselliği ve büyük insancıl bir sim haber veriçi de. köklennin Tarih öncesi’nde ve insan ruhunun derinliklerinde olmasından ileri gelmekledir.
Ahiliğin. Sokrat ve Eflâtun öncesi araştırmalannın aynca yapılması ve so-nuçlannın ortaya konması gerekir. Buna göre bu kitap, bütünlenecek bir çalışmanın bize daha yakın dönemine ait ikinci bölümü olmaktadır. Düşünüyor ve inanıyoruz kı, birinci Kilümün araştırılıp ortaya konması, çok daha ilginç olabilecektir.
Morgan’dan beri büyüyerek gerçekleştınlen Kopemikvari bilimsel devrime kendi alanımızdan bir katkı olan bu çalışma, kendisini tamamlayacak olan o birinci bölümü, biz de, onu gerçekleştirecek araştırmacıyı ya da araştırmacıları. şimdiden özlem ve saygı ile selamlıyoruz. Ancak, diğer işlerimiz ve Vaktimiz izin verirse, olanak bulursak, bu daha önceki döneme ilişkin çalışmayı yapmaya girişmek istediğimizi belirtmek isteriz.”
Evet, şimdi bu çalışmayı yapmış ve görüldüğü gibi ortaya koymuş bulunuyoruz. Ancak bu çalışmaya girişirken, somut olarak hangi hedeflerin peşine düşeceğimizi bilmiyorduk. Sadece, böyle bir inancımız vardı ve çalışmaya o inançla girmek istiyorduk. Bu inancı, onun kaynağını, kuşkusuz öncelikle anlatacağız. Ama pek sabırsızlandığımız üzere, hemen söylemek isteriz ki. işin somut yanı bakımından da, hiç ummadığımız bir yardım aldık. Daha doğrusu o yardımı, bizden en az “altı yıl önce”, büyük bir yetki ile çok daha geniş bir alanda; doğrudan doğruya “Felsefe” alanında; bir çalışmada yapılmış ve bizi bekler bulduk.
Bu daha önce yapılmış olup, bize yardımcı olarak bekler bulduğumuz çalışma; değerli Bilim /nsanımız. Felsefecimiz, Prof. Dr. Mübahat Türker Küyel’in; Ord. Prof, Dr. Aydın Saydı tarafından derlenen ve 1984 yılında. Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan; “tbn Sina Doğumunun Bininci Ydı Armağanı” adlı çok kapsamlı eserde bulunan beş adet değerli makalesinden özellikle ilk dördüdür Bu makalelerden burada yerimiz ölçüsünde alıntılar yapacağız.
Derleyen Ord Prof Dr. Aydın Sayılı, Ibn Sına, Doğumunun Bininci Yılı Armağanı, Atatürk Kuttur, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay, Ankara. 1984
“Konunun özü bakımından da şunu söyleyebiliriz ki. Ahiliğin geçmiş yüzlerce, hatta binlerce yıldaki gelişmesi açısından Sokrat ve Eflâtun, (ve hatta Hesiodos) bizim vardığımız en eski çıkış noktalan değildir. Çalışmamızda kısaca da olsa değineceğimiz gibi, bizim için Ahiliğin asıl kökleri, onlardan çok daha eski çağlarda, hepimizin ve insanlığın en eski çocukluğundadır. Ahiliğin^ evrenselliği ve büyük insancıl bir sim haber verişi de, köklerinin Tarih öncesi’nde ve insan ruhunun derinliklerinde olmasından ileri gelmektedir.
Ahiliğin, Sokrat ve Eflâtun öncesi araştırmalannın aynca yapılması ve so-nuçlannm ortaya konması gerekir. Buna göre bu kitap, bütünlenecek bir çalışmanın bize daha yakın dönemine ait ikinci bölümü olmaktadır. Düşünüyor ve inanıyoruz ki, birinci bölümün araştırılıp ortaya konması, çok daha ilginç olabilecektir.
Morgan’dan beri büyüyerek gerçekleştirilen Kopemikvari bilimsel devrime kendi alanımızdan bir katkı olan bu çalışma, kendisini tamamlayacak olan o birinci bölümü, biz de, onu gerçekleştirecek araştırmacıyı ya da araştırmacıları, şimdiden özlem ve saygı ile selamlıyoruz. Ancak, diğer işlerimiz ve Vaktimiz izin verirse, olanak bulursak, bu daha önceki döneme ilişkin çalışmayı yapmaya girişmek istediğimizi belirtmek isteriz.”
Evet, şimdi bu çalışmayı yapmış ve görüldüğü gibi ortaya koymuş bulunuyoruz. Ancak bu çalışmaya girişirken, somut olarak hangi hedeflerin peşine düşeceğimizi bilmiyorduk. Sadece, böyle bir inancımız vardı ve çalışmaya o inançla girmek istiyorduk. Bu inancı, onun kaynağını, kuşkusuz öncelikle anlatacağız. Ama pek sabırsızlandığımız üzere, hemen söylemek isteriz ki, işin somut yanı bakımından da, hiç ummadığımız bir yardım aldık. Daha doğrusu o yardımı, bizden en az “altı yıl önce”, büyük bir yetki ile çok daha geniş bir alanda; doğrudan doğruya “Felsefe” alanında; bir çalışmada yapılmış ve bizi bekler bulduk.
Bu daha önce yapılmış olup, bize yardımcı olarak bekler bulduğumuz :alışma; değerli Bilim İnsanımız, Felsefecimiz, Prof. Dr. Mübahat Türker Cüyel’in; Ord. Dr. Aydın Sayılı tarafından derlenen ve 1984 yılında, 'ürk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan; “İbn Sina E)oğumunun Bininci '^ılı Armağanı” adlı çok kapsamlı eserde bulunan beş adet değerli makalesin-en özellikle ilk dördüdür ^2). Bu makalelerden burada yerimiz ölçüsünde alınlar yapacağız.
derleyen: Ord. Prof. Dr. Aydm Sayılı, İbn Sina. Doğumunun Bininci Yılı Armağanı, Atatürk ûr, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay, Ankara, 1984.
b'elsoltMİ \an.h/ellikle İslâm iUlııyusmda, sadece Ahdık kaı„j geiKİ olarak. \Ui>ıllardan beri hzcilıkle Gazalî larafırulau şovlar, rulmu>.ismmU ilgilenenler, TurklujiUıı vc İslâm dımrıın yu/ akı olaı'|.^ ^ tbo-i Sini gıh» dünya çapında fılo/ollaı da olsalar, tek lir cdılrni| (ki/^^^iaiı nnş), ıns;inlaı onunla ilgilenmekten korkutulmuş, h<)ylecc o, kâh ‘^f, tulü olarak vasakUuımış, bir çeşit tabu sayılmış ve uııutturulmuştur ym Türkiye yaklaşık uç yüz yıldır yüzünü batıya dondu. Cumhuriyet daşlık. çaVlaşlaşma, ülküleştirildi. Üniversitelerde vc kimi laik vc lüıl^ILîik relerde, güldür güldür Felsefe okunuyor, bu konuda öyle gurultu yapıtı^ sesi ayyuka çıkıyor. Ama toplumun üstündeki “Felsefe yasağı , hala h||| nü sürdürüviK. Bu nedendir derseniz., kusura
fT’dır. Ama hu sözcük Türkçe, Oztüıtçe değildir. Oysa özellikle felsefec^| ^ mız, Öztürkçenin başını çekmektedirler.
Bu durumu nasıl açıklayacağız? Bu tümüyle bize özgü garip duruııi juj b^a bir tuhaflık daha doğabümekte vc çağdaş Tatlı Su Frengi" denebihi n, bazdan, örneğin kabul edilebilir olan “fılozofık" de değil, “felscrık” gibi,| ne olmayacak ucube bir sözcüğü kullanmakla ve kültür düzeyimiz ölçüsündeJ |ü yazık ki. epey yaymayı da başarabilmekledirler. j ba
Ben burada “fclacfcael” de denebileceğini düşumlüğüm. “fclsefecil" sk ^IğünU kullanırken doğrusu, bunu ilk olarak benim kullandığımı ve öiK*nk^ mı «anıyordum ve yeni bir sözcük kullandığım için, başka yönler iç'in nc Tc m öfstın, anlattıklarımın bir kez bu vonden yadırganabılcceğini düşünüyxsr« fckınıy»»r<lum. Ama küçük bir nıuşiırma vmucu bunları gt^rrk sevindim h 9m «o/cUfu “kullanmada” belki yalnız da olsam, onu “önennede** yalnız « Tlk*‘ delillin Rvei. bu da ikim ı tulianığımı/j “Felsefeser sözcüğü önenlnd mam klanıyla epey ilgili olan hr-mm
takılmamıza neden oldu. Şimdi konuyu uygulama açısından, başm^^ nz. Şunu demek istiyoruz; Yüz yıllardır. Ahilik denince, akla her
ce eanaf vc sanatkârlık geliyor. Öyle ki. Ahilik, salt esnaflara ait bir inanış, yukarıda dm için verdiğimiz örnekle, genel bir ideoloji olarak bıij*^ düşünülüyor.replika saat
Kuşkusuz, biz bu anlayışı eksik bulsak da, tümden reddetmiyoruz vc sanatkârlık, en eski kentsel üretim yordamı ve örgütlenmesidir. Ahılı^^ bir yol açıp, insanlığı en geniş ölçüde ondan yararlandınnak isteyen kuti|| derler, elbette kentteki öncelikli hedef kitle olarak, onları ele alacaklaj| bunu yapmışlardır. Aynı şekilde, esnaf ve sanatkârlar da. Ahiliği sevmş ona bağlanmışlardır. İşte, Ahilik ile esnaf ve sanatkârlar bağı bu karşılıklı^
ilişkiye dayanmaktadır. Ancak Ahilik, hemen her esnafın tümüyle kavı^ anlam ve kapsamını tüketebileceği bir inanış, bir ideoloji, bir yol değildj^
Bn üstün insancıl bir gerçek olan Ahiliğin açmazı, öncelikli olarak, f(| focıJ ve evrcDcil olmasında, bir koluyla göklere, bir koluyla da, esnaf ve sa| kârlara ve tüm insanlığa uzanmasındadır. Bu onun gerçeğinden ve büyilj ğündendir. O, bu gerçeği, bu büyüklüğü, insanlığın gücü ölçüsünde, onun^ /angıcından beri yaşamış, yaşatmış ve taşımıştır. O, koşullan sorun yapnı sorunların çözümüne en etkili çözümleri getirir. İnsanların ise, daima sonıâ I n olmuştur.
Yaşamak. Üretmek-Üremek, Tüketmek-Tükenmek, yeniden Üretme^ Ünemektir. Yaşayan, tüketecektir. Buna karşı, üretmesi gerekir. Yaşayan,! kenecek. ölecek, yok olacaktır da. Buna karşı da, üremesi gerekir. Bu sün böylece sürüp gider. Bu sürece de, "Yeniden üretmek ve üremek*’ diyom Ahilik, bütün bunlan, tüketimi, tükenişi dikkate alır. Üretimi, üreyişi gözeli Onun için Ahiliğin bütün ilkelerinin üstündeki ilkesi, “Yaşa - Yaşaf’tır.replika saat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder