Sayfalar

gizli kamera

replika telefon

maca bitksi

replika saat ve balkan bilgisi konular

replika saat ve balkan bilgisi konular

 Türl^'de İslamcılık Düşüncesi, İstanbul 1997. mm. ktıhod ve Terakki Cemiyeti Neden Kuruldu Nasıl Kuruldu Naal (Hax. F. Özerengin-E. özerengln), l.stanbul 1982 mmm, ktthad Ve Terakki Cemiyeti. İstanbul 1982 L. ûmmnh Tarihi, Cilt 8, Ankara 1995. d Tisek Demokrasi Tarihi. İstanbul 1967. t fğm TmrkierveAraplar. İstanbul 1998.
fim Türkler Nerede Yanıldı (1890-1918). İstanbul 1991 klıtmdalar ve Masonlar. İstanbul 1991.
Paşanın Gurbet Hatırâlan Bir Devir Aydınlanıyor, (jk L

 replika saat

Sehahaddm Bey Suttan İl Abdulhamfd Ve tmhod Ve TenMa. Umm). İstanbul 1964
Toplantısı ve Meşrutiyet, İzmir 1944. ve Siyasi Pan Turkizm”, Osmanh, Cilt 7. İstanbul 1999. f; İttıhâd ve Terakki Cemiyeti Muhteremesıne-lttıhĞâ n Ne İdi?, Ahmed Saki Bey Matbaası, Dersâadet 1327 tm Türkiye nın Doğuşu, (Çev. M Kıratlı). Ankara 2000. netaye ie Din ve Siyaset. Makaleler, Cilt 5. İstanbul 1991.
I Ak kysâ. Hatsrilar. (haz Sahih İzzet Alavam). İstanbul 1946 ŞMğğMemteş in Anılan, (Haz. İsmail Arar). İstanbul 1986. ikfietmnkul, (nşr Semih LutfI Errlyas). İstanbul 1938. ley Mmahede-I Millîye Gurbet ve Avdet Devnien- Mahmud Bey IU6
5%| BALKANLAR EL KİTABI
İlhak edildi (1908). Arnavutluk ta 1912’deki ayaklanma neticesinde bağımsızlığa ulaştı. Balkan toplumlannda 19. yüzyılın başından başlayıp 20. yüzyılın başına kadar aralıklarla devam eden bu bağımsızlaşma sürecinde Balkan Yanmadası'nda kurulan devletlerden hiçbirisinin sınırı; din, dil, boy yada tarihi süreç gibi bir ölçüt esas alınarak belirlenmemiştir. Bu durum savaşlara, "komitacılık” faaliyetlerine ve bunlara bağlı olarak göçlere yol açtığından Balkanlar, Birinci Dünya Savaşı öncesi 'barut fıçısı' durumuna gelmişti. Balkan uluslarının bir yandan bağımsızlık ararken bir yandan da büyük devletleri bölgenin içine çekmeleri, yarımadanın 20. yüzyıla büyük bir karmaşa içinde girmesi sonucunu yarattı.
Balkan Devletlerinin Osmanlı Devleti'ne Karşı Birleşmesi
Rusya, Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki hakimiyetini ortadan kaldırmak için 18. yüzyıldan itibaren iki planı birden uygulamaktaydı. Bunlardan birisi Panortodoksluktu ve Rusya buna dayanarak, 1774 Küçük kaynarca Antlaşması ile kendini Osmanlı Devleti sınırları içersinde yaşayan Ortodoksların koruyucusu ilan etmişti. İkincisi ise, etkilerini yüzyıl sonra 1877 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında göstermeye başlayan Panislavizmdi.
1908 Bosna-Hersek bunalımından sonra Rusya, Osmanlı imparatorluğu na karşı üç ayrı politika arasında bocalamıştır. Rus devlet adamları Balkan devletleri arasında bir birlik kurmak için bundan önce de bir çok denemeler yapmış, fakat bu denemler Bulgaristan ile Sırbistan arasındaki geçimsizlikler yüzünden suya düşmüştü. Geçimsizliğin temel nedenlerinin başında Makedonya geliyordu. Bu bölgenin tarih boyunca etnik yapısı ve coğrafi sınırları devamlı tartışma konusu olmuştur. Osmanlı Devleti'nin Makedonya'ya yönelik uyguladığı demografik yöntemler en çok Bulgarları etkilemişti. Bulgarlar, 7 Temmuz
1910tarihinde Sofya'da toplanan Slav Kongresi'nde Slav birliğinin sağlanarak Büyük Bulgaristan'ın gerçekleşmesini istediklerini duyurmuşlardı. Sırpiar, Avusturya'nın Adriyatik Denizi'ne inme arzuları karşısında tedirgindiler. Bu yüzden bir şeyler yapma zorunluluğunu hissediyorlardı. Slav kökenli olmayan Yunanlılar ise Ege Denizi'ndeki adalar ve özellikle Girit'te egemenliklerini kabul ettirmek peşindeydiler. 1911 Nisanında Venizelos'un Sofya ile yakınlaşması,
1911Eylülünde İtalya'nın Trablusgarp'a asker çıkarması aynı döneme rastlayan I Arnavutluk ayaklanması Osmanlı Devleti'nin Balkanlardaki konumuna büyük \darbe indirmişti.
Trablusgarp Savaşı hangi açıdan bakılırsa bakılsın Balkan Savaşı'nın başlan-:ı oldu. Zira bu savaş, Osmanlı Devleti'nden toprak kazanmanın oldukça ko-olacağı inancının artmasına yol açmış ve Osmanlı topraklarının parçalanma »cini yeniden başlatmış oluyordu. Şimdi paylarını alma sırası Balkan devlet-
tacaklardı. Bu gizli pazarlıkları öğrenen Rusya devreye girmek istedi ise de Bulgaristan kabul etmedi. Bulgar Genelkurmayı zamanın aleyhlerine işlediğini, dolayısıyla bir an önce bu iki devlete karşı saldırıya geçmeleri gerektiğini duşu-nuyordu. Nitekim Kral I. Ferdinand'm emriyle Bulgar ordusu 29 Haziran 1913'te Yunanistan ve Sırbistan'a aniden saldırdı. Yunanistan ve Sırbistan, Bulgaristan'ı Makedonya'dan çıkartmaya çalışırken Bulgaristan da Güney Makedonya'nın merkezi Selanik için "ya Selanik ya savaş" prensibini güdüyordu. Bu arada I. Balkan savaşına katılmamış olan Romanya 10 Temmuz 1913'te Bulgaristan'a savaş ilan etti ve 300.000 kişilik bir kuvvetle Silistre ve Plevne'yi işgal etti.
OsmanlI Devleti de Balkan devletlerinin kendi aralarında girmiş oldukları savaşta tehditlere önem vermeyerek, hem bozulan maneviyatı biraz olsun düzeltmek, hem de tarihi bir şehir olan eski başkenti Edirne'yi kurtarmak için 18 Temmuz 1913'te Bulgaristan'a savaş ilan etti. Türk ordusunun taarruzu karşısında Bulgarlar geri çekildi ve Kurmay Yarbay Enver Bey emrindeki Türk birlikleri Edirne'yi geri aldı. Büyük devletlerin tepkisinden çekinen Osmanlı Devleti daha fazla ilerlemedi.
Giriştiği savaşta hemen her cephede yenilgiye uğrayan Bulgaristan'a barış yapmaktan başka çare kalmadı. Bulgaristan, Balkan Devletleri ile Bükreş Antlaşmasını (10 Ağustos 1913), Osmanlı Devleti ile de İstanbul Antlaşmasını (29 Eylül 1913) imzalamak zorunda kaldı.
Büyük Devletlerin Balkan Savaşlarındaki Tutumu
Balkan Savaşları en çok Avusturya-Macaristan ve Rusya'yı ilgilendirmişti. Avusturya'ya göre, Makedonya'daki kazanımları ne olursa olsun Sırbistan'ın Adriyetik'e çıkış noktası elde etmesine izin verilmemeliydi. Sırbistan, Adriyatik kıyısında bir liman elde ettiği takdirde, Avusturya-Macaristan'a karşı daha bağımsız bir politika izleyecekti. Yine Sırbistan'ın doğal koruyucusu olarak görülen Rusya bu limanı bir üs olarak kullanabilirdi. Veya Sırbistan limanı İtalya ile birlikte Adriyatik Denizi'ni Avusturya gemilerine kapatmak için kullanabilirdi.
Balkan devletlerinin başarı kazanması, Rusya için Avusturya-Macar-istan kadar güçlü bir tehdit oluşturmuyordu. Ancak Osmanlı Devleti'nin kayıpları St. Petersburg'da da, Viyana'daki kadar güçlü bir hoşnutsuzluk yaratacaktı. Her ne kadar binlerce Rus gönüllü Sırplarla ve Bulgarlarla birlikte savaşmakta ise de, Rusya Dışişleri Bakanı Sazanov Bulgarların İstanbul'un işgalini öngörür gibi gözüken erken başarılarından dehşete düşmüştü. 2 Kasım 1912 tarihli yazışmalarda, kentin ve kentin arka bölgelerinin Osmanlı Devleti'nin elinde kalması için )üyuk
öte yandan Osmanlı Devleti'nin İkinci Balkan Savaşı'nda Edirne'yi tekrar ele geçirerek Avrupa’daki konumunu biraz olsun güçlendirmesi Almanya'da olumlu karşılanan bir gelişmeydi. Yine Almanya. Yunanistan'ın kazammlarına sıcak bakarken, Sırbistan’a karşı özel bir tavır almış değildi. Almanya'ya göre İkinci Balkan Savaşı sonrasındaki düzenleme Sırbistan için yeterince tatmin ediciydi. İtalya ise Balkanlardaki gelişmelere aktif olarak müdahale etmek istemiyordu. Hatta Avusturya'nın Sırbistan'a karşı Üçlü Ittifak'ı harekete geçirme girişimi İtalya Başbakanı Giolitti’nin, Avusturya saldırıya uğramadığı için ittifakın öngördüğü savaş nedeninin söz konusu olmadığı, dolayısıyla da Sırbistan’a karşı açılacak savaşın savunma değil saldırı amaçlı olacağı cevabını vermesine yol açacaktı.
Balkan Savaşları Sonunda İmzalanan Barış Antlaşmaları
Balkan savaşlarını kesin olarak sona erdiren barış antlaşmaları iki kısımdır. Birincisi, Balkan devletlerinin kendi aralarında imzaladıkları barış, İkincisi de, OsmanlI Devleti'nin Balkan devletleri ile ayrı ayrı imzaladığı kesin barışlardır. Bu barış antlaşmalarından ilki, 10 Ağustos 1913’te Bulgaristan ile diğer Balkan devletleri arasında Bükreş’te imzalandı. Bükreş Antlaşması'na göre:
1.Bulgaristan; Silistre, Tutrakan ve Güney Dobruca'nın büyük bir kısmını Romanya’ya verdi.
2.Yunanistan; Epir'in tamamını, Selanik, Drama, Kavala ile birlikte Güney Makedonya'nın büyük bir kısmını aldı.
3.Sırbistan'a; Manastır, Istip, Üsküp ve Priştine verildi.
4.Karadağ; Plevne ve Cakova'yı aldı.
5.Bulgaristan'a; Makedonya'nın küçük bir bölümü ile Dedeağaç bölgesi bırakıldı.
Bu antlaşma ile Bulgaristan, Dedeağaç üzerinden Ege Denizi ile bağlantısını sürdürmekle beraber, büyük oranda toprak kaybına uğramıştı.
Osmanlı Devleti, Balkan devletleri ile ayrı ayrı imzalamış olduğu antlaşmalardan ilkini, 29 Eylül 1913'te İstanbul'da Bulgaristan ile imzaladı. Buna göre; KIrklareli ve Edirne Osmanlı Devleti’nde kalıyor, Türk-Bulgar sınırı Meriç Nehri kabul ediliyor ancak Meriç'in batı kısmında kalan Dimetoka Türk sınırları içine alınıyordu.
İstanbul Antlaşması, sınır düzenlenmesinden başka Bulgaristan’da kalan Türkler hakkında da hükümler içermekteydi. Buna göre. Bulgaristan’daki Turkler 4 yıl içinde Osmanlı sınırları içine göç etme hakkına sahip olacaklardı. Orada kalan Türkler İse, her türlü din ve mezhep hürriyetinden faydalanacakla
'Vjjne sahip olacaklar ve Bulgar makamları bu kararları aynen uygulayacak-
^ Bundan başka Bulgar Hükümeti, Türkler için ilk ve ortaokullar açacak ve *^llarda eğitim-öğretim Türkçe olacaktı. Bulgarca da bu okullarda zorunlu joUrak okutulacaktı. Türklerin mülkiyet haklarına saygı gösterilecek, zorun-olmadıkça kamulaştırılmayacaktı ve kamulaştırılması halinde parası peşin ödenecekti.
()snıanlı Devlet ile Yunanistan arasındaki barış ise Adalar Denizi adaları yü-gecikmişti. Yunanlıların Balkan Savaşlarının birinci aşamasında işgal et-^ oldukları Adalar Denizi adalarını Osmanlı Devleti Yunanistan’a terk etmek fiyordu. Yunanistan ise eline geçirdiği bu fırsatı geri vermeye yanaşmıyor-^Busorun iki devletin ilişkilerini tekrar gerginleştirdi. Neredeyse yeniden sa-^plcacaktı. Ancak büyük devletlerin araya girmesiyle bu gerginlik sona erdi-Iji ve Adalar sorunu büyük devletlerin kararına bırakılarak 14 Kasım 1913'te jsmanlı Devleti ile Yunanistan arasında Atina Antlaşması imzalandı. Bu antlaş-0, Yunanistan'da kalan Türklerin statüsüne ait hükümler içermekteydi. Atina ödaşması’nın azınlıklara ilişkin getirdiği önemli hükümler şöyle sıralanabilir;
1830 ve 1881 metinleri bir kez daha onaylanmaktaydı. Aynı madde hükmüne göre, antlaşmaya ekli üç numaralı protokol Yunanistan’ın bütün topraklarında geçerli olacaktı.
5.madde Yunanistan’a bırakılacak topraklarda işgale kadar edinilen hakların ve OsmanlI belgelerinin geçerli olacağını belirtmektedir.
6.maddeye göre, Osmanlı uyrukluğunu koruyarak Yunanistan’ı terk etmiş olanlar, bu topraklardaki taşınmazlarını korumaya ve onları başkalarına yönet-tirebilmeye devam edeceklerdir.
7.madde padişah ve sülalesinin mallarını güvence altına almaktadır.
11.madde, bırakılan topraklarda oturanların yaşam, mal, onur, din ve geleneklerini güvence altına almakta, bunların Yunan kökenli yurttaşlarla aynı kişisel ve siyasi haklara sahip olacakları, dinlerini açıkça uygulayabileceklerini belirtmektedir. Halife olarak padişahın adı hutbelerde okunmaya devam edecektir.
12.madde de her türlü vakfın güvence altına alındığı belirtilmektedir. Aynca Atina Antlaşması’na üç protokol eklenmiştir. Bunlarla Müslüman cemaatin tüzel kişiliği tanınmakta, eğitim sisteminde uygulanacak esaslar belirlenmektedir.
Sırbistan ile 13 Mart 1914’te İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Sırbistan ile OsmanlI Devleti’nin ortak sınırı kalmadığı için bu barış antlaşmasında sınır sorunu sözkonusu olmamıştır. Yalnız bu antlaşmada Sırbistan’da kalan Türklerin statüsü saptanmıştır. Bu statü hemen hemen Türk-Bulgar, Türk-Yunan Antlaşmalarındaki gibidir. Yalnız kamulaştırmaya ait hükümlerde önemli bir istisna vardır. O da Sultan 11. Murad’ın Kosova’da bulunan türbesine ait bina ve arsaların hiçbir şekilde kamulaştırılmayacak olmasıydı. Adalar Denizi adalan hakkındaki büyük devletlerin kararı ise 14 Şubat 1914’de bir nota ile Osmanlı Hükümeti’ne bildirildi. Buna göre; Meis Adası hariç 12 Ada İtalya’ya, Gökçeada ve Bozcaada hariç bütün Adalar Denizi adaları da Yunanistan’a bırakıldı. Bu karardan büyük hayal kırıklığına uğrayan Osmanlı Hükümeti, 15 Şubat 1914’de büyük devletlere bu durumu kabullenmediğini bildiren bir itiraz notası gönderdiyse de bir sonuç alamadı.
Balkan Savaşlanndan sonra Osmanlı Devleti altı asırdır vatan edindiği Rumeli’yi hemen tamamen terk ederek bir hayli küçülürken, diğer Balkan Devletleri’nin bazısı az, bazısı oldukça genişlemişti. Balkan devletlerinin toprak yönünden kazançları şöyledir: Bulgaristan 25.257 km^-Yunanistan 55.919 km^ Sırbistan 41.873 km^ ve Karadağ 5.590 km^
Nufus konusunda ise, Sırbistan ile Karadağ'a 1.749.000 nüfus katılmış, nüfusları % 56 nispetinde artarak toplam nüfusları 4.922.000 kişiye ulaşmıştır. Yunanistan’ın nufusu ise
js; îkîîdar or^anUrv ütkefiın başkenti olacak olan Tiran'a taşındı. Sıra, ülke-î'îrakleniKİen kurtulnıasma gelmişti. Saldırılar sonrası Itaylaniar ve IMS'vıj tiranda lwr protokol iın/.ılanarak Roma birliklerinin Sazan ^jjsı dışındaki rum tv'r-^akîardan çekilmesi sağlandı. Bundan böyle Arnavutluk,
;0l3 Londra Konferans’ ı)e sınırianmış topraklarının büyük çoğunluğu üzerin-j^^etkıiî o’.ın bir huK'u-t>ete sahip olmuştu Hu uluslar arası hakların savunul-j^^sı K'in lîereki: kosuîdu Fan Nolı. bu hakları Cenevre'de savundu ve Cemiyet-i Sırr in' Yunan fik:Herını dikkate alan Fransıziar'ın karşı oylamasına rağ-j^n Arnavutluk u .Arahk tarihinde bünyesine kabul etmiştir.
Arnavutluk un modem bir devlet olmasının önünde de bir çok engel bulunu-tüdu Ekonomik w kuîturel açılardan az gelişmişlik bunların en başında geli-^u. Okuma-vıarma bılmevenlerin oram %90 idi. Siyasi gelenek, dağlı kuzeyli ^redenn davanışmasa ve\’a orta ovalarda feodal bağlantılar ile kendini göste-rea ve vuıyilandır süregelen Osmanlı düşmanlığı ile belirlenmişti. Sadece güney [ekinde, denizci ve tacir olan orta sınıfın bulunduğu bir çekirdek bulunuyor-k:ama etkisi azdı. Mümkün olan tek yönetici sınıfını, eski Osmanlı sistemin-jen kalma ve büvük Müslüman toprak sahiplerine bağlı beyler oluşturuyordu, talkanlann diğer bölgelerindeki gibi, parlamenter yaşam değişik dinlerden ge-eo geleneksel büvuk aile resilerinin rekabetini örten yüzeyselliklerden başka H-şey değildi. Tüm bunlar. Amavutluk'un demokratikleşme ve modernleşme nşımierinin gelişmesini imkansız kılmaktaydı.
Bağımsızlık dönemL her ne kadar Arnavutluk halkı için bir gelişme getirmiş-de: İkind Dünya Savaşı öncesinde ülke hâlâ Avrupa'nın en az gelişmiş ülkesi ınumundaydı. Sanayi üretiminde kişi başına düşen ortalama gelir 8 dolardı. Bu ıktar Romanya'da 20 ve Fransa'da 140 dolar idi. Nüfusunun % 85 ve üretimi-ı%90'ı ile Arnavutluk köylü bir yapıya sahipti. Her yerde uygulanan yöntem-ilkel bir yapıya sahipti. Köylüler kronik olarak kötü beslenmeden ve bunun ^rduğu tüberkülcız hastalığıyla ve ona eklenen sıtma ve kıyıdaki verimli toplarda meydana gelen doğal afetlere maruz kalıyordu.
Jluslararası Politikada Balkanlar ve Türkiye ile İlişkileri
920'ye kadar Doğu Odusu ile Balkanlar'da bulunan Fransa, yeni Balkan dü-Din kurulmasında garantör devlet olarak gözüküyordu. Toprak kavgalarında ı'ya ve Bulgaristan’a karşı Yugoslavya'yı, Arnavutluk'a karşı Yunanistan'ı ddiyordu. Neuılly Antlaşması maddelerine kesin olarak bağlı kalarak, Ihitan'ın silahsızlanmasında gözlemci oldu.
H^l KANI AR II KİIAMI
2S Mart İtalya ila Yug(>%lavyu aM«m«la im/.ıl.man rlnfİMİr v»
tıılık antlaşmavıyta da YıiRo^lavya Kıansa’dan n/akla|iı Yugo^Mvya nın bw 46^ nuşunda kolektif banj »lyatetınm iHam ve kranta nm ( emiyar • Akvam^dwki İki yuılu hareketi etkili oldu Bu durum, hallyir Yugoslavya'yı Kııviık Anfjm v» Balkan Antant'ın dan da U7aklaştırdı
Mitler faktörü de Antant surecinde önemli hır faktör olarak oft,*yj çıkn Bunun ilk ibreti. Kral II. Carol tarafından, Afjustos 1936 tarihinde f-ranta yanlısı ve Cemiyet i Akvam’ın önde gelen isimlerinden olan Dışişleri Makam Nkole Tıtulescu’nun görevinden alınması ile alındı. Onunla birlikte, Kuvuk Antant ya da Balkan Antantı gibi işbirliği temellerine dayalı 'ortak güvenlik' fikri de sdmıp gitti. Bundan böyle Balkan devletleri "kahverengi şeytan' karşısında tek kalmışlardı. Siyasal, iktisadi, etnik ve askeri problemler içinde bulunan Baikanlar'da. Nazi Almanyası'nın genişlemesi karşısında savunma hattı kurulamadığı için Bulgaristan ile Romanya Mihver Devletleri’nin gönüllü uyduları; Yunanistan Öe Yugoslavya da talihsiz kurbanları oldu.
Sovyetler Birliği ile müttefik olmayı reddeden Romanya ve Yugoslavya. 1935 paktı ile bu ülkeye bağlanmış olan Çekoslovakya'yı yalnız bıraktılar M. Stojadinoviç Yugoslavyası Bulgaristan ile olan problemini 1938 yılı Temmuz ayında yapılan bir antlaşmayla çözüme bağladı. İtalya ile de. Mart 1937'de bir antlaşma imzalamıştı. Bunların ardından Almanya'ya yönelmiş, ekonomik alanda bu ülke ile alım satımını iki katına çıkartmıştı. Münih Uzlaşmalan (Eylül 1938), bundan böyle yegâne "Büyük Demokrasiler ” olarak kalmış olan Fransa ve İngiltere’ye savaşmaktan başka çare kalmadığını gösterdi. Versailles Antlaşması’nın kıymetli çocuğu Romanya ve az sevilen Bulgaristan, her ikisi de III. Reich’in yörüngesine girmişlerdi. Bu çerçevede, Balkanlann en kuçuk ülkesi olan Arnavutluk, 1939 yılında İtalya tarafından işgal edilecek ve İkinci Dünya Savaşı’nın silahlı hareketleri de başlatılmış olacaktır. Arnavutluk'un işgali ile birlikte, işgal karşısında hareketsiz kalan Balkan Antantı da fiilen dağılmış oladu. Diğer uraftan, Ingiltere ve Fransa bu işgali reddettiler. Danııg nedeniyle Polonya’ya verilen garantiyi, tehdit altındaki iki ülkeye. Yunanistan ve Romanya'ya da vaat ettiler. Balkanlar böylece büyük çatışmanın karışık ortamına girmiş oldu.replika saat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder